RSS
email
0

Johan Neeskens GSTV'deydi...

Johan Neeskens GSTV'ye Konuştu

Galatasaray antrenörü Johan Neeskens, Galatasaray Televizyonu’nda yayınlanan “Soru Cevap” programında sezon değerlendirmesi yaptı.

Koca bir sezonu acısıyla tatlısıyla geride bıraktık. Geçen bu bir yılda kafanızdaki planların ne kadarını gerçekleştirdiniz? Nasıl bir Türkiye, nasıl bir Türk futbolu, nasıl bir Galatasaray buldunuz?

Elbette 3’üncülükten biz de memnun değiliz, Galatasaray camiası da memnun değil. Çünkü Galatasaray her zaman şampiyonluğu ve kupaları kazanmayı hedefleyen bir kulüp; dolayısıyla bulunduğumuz yerden memnun değiliz. Sezona çok iyi bir giriş yaptık. Göze hoş gelen bir futbol sergiledik özellikle ilk aylarda oldukça fazla puan topladık ancak ligin ikinci yarısında beklenen güzel oyunu ve galibiyetleri sergileyemedik. Daha iyisini yapmamız gerekiyordu bunu beceremedik. Bu arada tabi konuşmamız gereken birkaç husus var. Milan Baros’u çok çabuk kaybettik. Milan Baros bu takım için çok önemli. Hem kaybetmiş olduğumuz zamana kadar göstermiş olduğu performans hem de bir önceki sezon ligin en fazla gol atan oyuncu olma özelliği onun zaten ne kadar değerli oldığunu gösteriyor. Bunun üzerine ligin hemen başında yine bizim için çok önemli olan formda bir oyuncu olan Harry Kewell’ı da kaybetmemiz. Onun da 5 ay boyunca bir maç bile oynayamayacak olması yani total olarak baktığımız zaman takımın ön hattından iki çok değerli oyuncudan faydalanamayacak olmamız bizi oldukça etkiledi. Ama genelde baktığımız zaman oyuncular takım olarak bireysel olarakta göstermeleri gereken performans seviyesine ulaşamadılar ancak bu sezon bu şekilde bitti artık önümüzdeki sezon en iyisini yapmak için hazırlıklarımızı yapacağız.

Galatasaray bu sezon altmışa yakın maç oynadı; tabi sıkışık fikstür, yoğun tempo beraberinde sakatlıkları da getirdi. Hatta sakatlıkların bir kısmı da uzamış oldu. O zaman şampiyonluğun gelmemesinin ciddi bir nedeni olarak sakatlıkları sayabilirmiyiz ?

Bu bahsettiğimiz sakatlıkların yanında iki stoperimiz Emre Güngör, Gökhan Zan ve Sabri 2,5 ay sakatlığı oldu. Öyle dönemler olduki sekiz oyuncunun oynayamayacağı anlar ortaya çıktı. Böyle durumlarda rotasyonun önemi ortaya çıkıyor, oyuncular oynayamayacak durumda olur ama yerine oynayacak olanların benzer performanslar göstererek bu durumu idare edebilmeli. Sakat oyuncuların fazla olması diğer oyuncuların da üzerine çok yük binmesine neden oldu. Ayhan, Mustafa Sarp, Uğur gibi oyuncular bu sefer çok fazla oynamak zorunda kaldılar. Rotasyondaki amaç her hafta 3 maç oynatmamak. Oyuncuları ama sakat oyuncuların fazlalığı busefer diğer oyuncuları çok oynamaya itti. Biz her kupayı kazanmak istiyoruz ama Inter, Barcelona... Bunlar da kendi liglerinde 60 maç oynayarak her kupayı kazanmaya çalışıyorlar dolayısıyla biz de önümüzdeki sene biraz da şansın yardımıyla ve bu şekilde rotasyonu sağlayarak futbolcularımızın daha az sakatlanmalarını sağlayabilirsek bu dönemleri bu şekilde atlatabiliriz.

Frank Rijkaard’ın çok tartışılan ‘’ kadrom yetersiz ‘’ açıklamasından kasıt kadro havuzumudur. Çünkü çok fazla oyuncu sakatlandı ve alternatif sıkıntısı ortaya çıktı...

Evet zaten onun ne demek istediğini ben de çok iyi anlıyorum bunu izah etmeye çalışıyordum ; kesinlikle sağlıklı oldukları zaman takımla oynayabilecek kapasitede olan 7-8 oyuncunun olmaması ve dolayısıyla onların yerine oynayan oyunculara çok fazla yük binmesi bu oyuncuların performanslarını etkilemeye başladı. Çok fazla bireysel hata yaptık; bu bireysel hatalardan puan kayıplarımız oldu dolayısıyla böyle kayıplar ortaya çıktı.

Yeni teknik heyet, yeni bir taktik getirdi ; 4-3-3 bizim deyimimizle total futbol bu da uzun bir süreci gerektiriyor. Bakıldığı zaman hem Galatasaray, hem Türk futbolu nasıl karşıladı?

Ajax’ta, Hollanda milli takımında ve Barcelona’da bu sistemi uyguladık. Buraya geldiğimiz zaman da sezon öncesi ilk kamp zamanı, UEFA kupası ön eleme maçlarında bu sistemi oldukça güzel sergiledik neredeyse 3 gol ortalamasıyla oynuyorduk ancak daha sonra bu performansı gösterememeye başladık çünkü 4-3-3 dediğimiz sistemde oyunu domine etmeniz lazım , rakibi hapsedip sürekli topun sizde olması lazım, tek paslarla sürekli topu döndürmeniz lazım çünkü ilerde hücum ettiğiniz için topu kaptırırsanız kırılmaya müsaitsiniz. Geride pozisyon verebilirsiniz. Başlarda bunu daha iyi uyguluyorduk sonlara doğru uygulayamadık şimdi doğal olarak Türkiye Ligi’nde oynadığımız rakipler genel olarak kapanıyorlar Barcelona’da İspanya Ligi’nde aynı şeyi yaşıyor. Yani siz karşınızda alan daraltan kimi zaman 11 kişi kapanarak defans yapan ve kontra ataklarla gol arayan bir rakip buluyorsunuz bu durumda kontrol pasları çok iyi uygulamalısınız bunu uygulayamazsanız ozaman sonuç alamıyosunuz. Önümüzdeki seneye bakacak olursak oyuncu performanslarına oyuncu kalitesine göre kadro derinliğine göre nasıl oynayacağımız ortaya çıkacak. Çünkü 4-3-3, 4-2-3-1, 4-4-2 de olsa bizim gibi bir takımın oyunu domine etmesi lazım; yani taktiğin çok da fazla numaralarla önemi yok.

Milan Baros’un geçen seneki performası ve bu sezona başlamış olduğu performansı takım için ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Ancak burada unutulmaması gereken bir nokta var.Hücum futbolu oynarken,buradaki kritik noktalardan biri de topu kaybettiği anda takımca baskı kurmak. Çünkü topu mümkün olduğunca rakip sahada oynadığınız için topu kaybettiğiniz zaman rakip topu aldığında ona o anda baskı yaparsanız top rakibin ayağından onun kalesine yakın bir yerde alma şansınız oluyor ve bu da zaten işinizi çok kolaylaştıracaktır. Şunu söylemek gerekir bunu takımca yapmazsanız, kaleci bile işin içinde olması gereken oyuncudur. Takımca yapmazsanız, 2 yada 3 oyuncu yeteri kadar performans göstermezseniz bu baskı 4 yada 5 oyuncunun üstüne yığılırsa o zaman 4-3-3 ya da hücum futbolu diye adlandırdığımız futbolun genel olarak meyvesini alamamış olursunuz. Bunun en güzel örneğini de göstermek gerekirse Barcelona - İnter karşılaşmasına bakabiliriz. Çünkü göze her zaman hoş gelen takım kazanmıyor. Böyle düşünürsek herkesin düşüncesinde Barcelona daha güzel top oynuyor, daha yaratıcı oyunculara sahip; dolayısıyla turu onların atlaması gerkiyor denilebilirdi. Ancak İnter bu iki musakabada tem taktik olarak hem de topsuz alanda nasıl oynanaması gerektiğini gösterdi ve takım olarak bunu uygulayabildiği için gereken sonucu aldı. Biz sezon içerisinde özellikle kaybettiğimiz maçlara bakarsak takım olarak yeteri kadar bu performansı gösteremedik.

Yeni sezonda 4-3-3’e devam mı?

Onu bilmiyoruz. Onu gelecekte göreceğiz.

Futbolda en önemli şey hatlardır. Savunma hattı, orta saha hattı ve hücum hattı. Hatlar üzerinden performansı tek tek değerlendirebilirmiyiz.

Futbolda hatlar çok önemli ve bu hatlar üzerinden konuşursak çok önemli hususlardan biri de hücumdayken de defanstayken de bu hatlar arasındaki mesafenin korunması. Çünkü topu kaybettiğiniz zaman aynı şekilde aynı pozisyonu almanız gerekiyor. Biz bazen bunu sezon içersinde çokça maçta gerçekleştirmedik. Kimi zaman orta saha futbolcularımız defans hattına çok yaklaştı kimi zaman orta saha oyuncularımız forvet hattına çok yaklaştı. Ancak bu üç hattında arasındaki mesafeyi de aynı şekilde her zaman orumak lazım. Bu oyuncular içinde daha kolay aslına bakarsanız.O zaman her oyuncu daha az koşmuş oluyor. Topu kaybettiği zaman da sadece top nerde? Nereden geliyor? Onu kontrol etmekten ziyade ben neredeyim? Pozisyonum ne şekilde? Defans, orta saha, hücum hattaları ne şekilde konumlanmış, etrafında ne kadar oyuncu var bunları da kontrol edebiliyor. Elbette buradaki kritik noktalardan biri de oyuncuların saha da aralarındaki iletişim. Birbirlerini yönlendirmeleri. Oyuncular sürekli birbirlerini yönlendirmeli ve takım olarak iletişim içinde olmaları lazım. Eğer bu hatlar korunursa zaten istenilen ortaya çıkmış oluyor.

Yeni dönemde bunun sağlanabilmesi için nasıl bir çalışma yapılacak?

Bunun için ilk söylememiz gereken ilk antrenman gününden itibaren bu yöne bu hususa yönelik çalışmalarımızı yapacağız. Şu anda oyunculardan bahsetmek için erken çünkü, gidecek olan oyuncular var, gelecek olan oyuncular var. Antrenmanlarımız başladığı zaman oyuncu seviyesini, kalitesini göreceğiz ve onlarla birlikte çalışarak özellikle UEFA Avrupa Ligi için oynayacağımız eleme maçlarında ve ligde bu bahsetmiş olduğum hatlar arasındaki durumu iyi bir şekilde sahaya koyabilecek performansı gösterecek şekilide her gün çalışmalarımızı ve takım olarak organizasyonumuzu daha yükseltebilecek şekilde antrenmanlarımızı yapacağız.

Avrupa’dan bahsedelim çünkü biliyorsunuz Galatasaray için Avrupa çok önemli. A.Madrid’ in kupayı kazandığında ne düşündünüz? Genel olarak Avrupa’daki Galatasaray’ı nasıl değerlendiriyorsunuz ?

Evet burada A.Madrid’e karşı oynadığımız son maçı herkes hatırlar. Skor berabere iken ceza sahası içinde açık bir elle oynamayı hakemlerin hiçbiri görmedi. Görmesi gerekenler görmedi. Ceza sahasının içinde olup biteni görmesi gereken hakem tahmin ediyorum ki güneş gözlüklerini takmıştı ve o da pozisyonu görmedi ve görmediği pozisyondan sonra olanları zaten biliyorsunuz. Futbol değişik bir oyun. Bir sonraki turda da A.Madrid’in başına benzer şeyler geldi. Penaltı pozisyonu oldu ve maçta Zigiç’in formasını yırtar bir şekilde ceza sahası içinde düşürdüler penaltı ve kırmzı kart olması gerekirken, hakem onu da görmedi ve A.Madrid o şansla bir tur daha atladı. Ve tahmin ediyorum artık oyuncular da inanmaya başladılar kupayı kazanacaklarına ve performanslarını arttırarak finale kadar geldiler. Eğer biz A.Madrid’i elemiş olsaydık neler olabileceğini kimse kestiremezdi ama inanıyorum ki oyuncuların kendine olan özgüveni takım performansı başka seviyelere gelecekti ve kim bilir kupayı biz kazanacaktık.

Yeni sezonda hedeflerden biri de budur herhalde, UEFA Avrupa Ligi’nde başarılı olmak?

Daha önce de söylediğim gibi önümüzdeki sezon kazanabildiğimiz kadar çok şampiyonluk kazanmak yani Türkiye Kupası’nı, UEFA şampiyonluğu ve lig şampiyonluğunu kazanmak

Seyircilerimizden gelen sorulardan brini sormak istiyorum. Sizce sezon boyunca yapılan en büyük hata hangisiydi?

Türkiye Ligi’nde şampiyonluk, Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe, Trabzonspor ve bu sene gördüğümüz gibi Bursaspor arasında geçiyor. Bu büyük takımlarla oynanan maçlar çok önemli. Ben de üst seviyede futbol oynadım. Ajax’ ta oynarken Feyenord ile büyük kapışmalarımız olurdu. Barcelona’da oynarken R.Madrid’le çekişmelerimiz olurdu. Ben bu tür maçları çok seviyorum. Oynamayı da çok seviyorum. İsterdim ki 34 maçın hepsi bunlardan olsun. 17 içerde 17 dışarda oynayalım kim en güçlü ortaya çıksın. Burada da bu maçlar çok önemli ama burada ortaya çıkan önemli bir husus var. Seyirciden, rakipten, hakemden etkilenmeyeceksiniz. Hiçbir şekilde provakasyona gelmeyeceksiniz. Evet ben de Madrid’de 100 bin kişinin önende Barcelona formasıyla oynadım. Top ayağınıza geldiği zaman tezahuratlar başlar ikili mücadelerde rakip oyuncu sert müdahale eder, dirsekler gelir, bunlar olabilir. Siz bunların hiçbirini düşünmeyeceksiniz. Oyununuza bakacaksınız. Rakipten veya başka bir sebepten provoke olmayacaksınız ve şunu bileceksiniz. Bu maçtan sonra oynanacak başka maçlar da var. O maçı ya da o maçları kaybetmek şampiyonluğu kaybetmek değildir. Şöyle düşünüyorum biz mental olarak bu tarz büyük maçlarda hazır bir performans ortaya süremedik. Yine birçok müsabakada bizim daha iyi yapmamız geren ama yapamadığımız bir husustan bahsetmek istiyorum. Evet çok fazla maç oynadığınız için oyuncu kalitesi aynı performansı göstermenize izin vermeyebilir. Bende oyuncu olarak bunu yaşadım.Yapmanız greken 90 dakika 94 dakika yani ne kadar sahada bulunuyorsanız, sonuna kadar çalışmak ve verebileceğinizin yüzde yüzünü vermektir. Bir oyuncunun minumum yapması gereken budur. Sahada bulunduğu sürece sonuna kadar mücadele etmek ve performansının yüzde yüzünü ortaya koymak. Söylediğim gibi biz bunu daha iyi yapabilirdik.

Nonda’nın gönderilmesi bir hata olarak tartışma konusu oldu. Sayın Mehmet Helvacı da Nonda’yı göndermek hataydı dedi. Belki yerine gelen Jo’nun performansı bu açıklamayı yaptırdı ama Nonda’nın gönderilmesi ve Jo’nun getirilmesi hakkında ne söylersiniz ?


Ligi bitirdikten sonra konuşmak elbette daha kolay ama içinde bulunduğumuz durumda biz bu kararı neden verdik? Evet Nonda kaliteli bir oyuncuydu, özellikle ceza sahası içinde etkili bir oyuncuydu fakat o dönemde Milan Baros’un yokluğunda biz biraz da geride oyunu kabullenip ileri çıkmamızı, daha sonraki maçlarda Nonda’dan bu tip bir verim alamayacağımızı düşünüyorduk çünkü Milan Baros geriden gelerek ceza sahasına girebilen topu önüne isteyen ve en önemlisi topu kaybettikten sonra defans hattına press uygulayabilen bir oyuncu. Nonda ceza sahasında etkili olan ancak istediğimiz diğer özelliklere sahip değildi. Dolayısıyla Jo’yu getirip Milan Baros’un bu sahip olduğu performansı gösterebilmesini istedik fakat bu olmadı. Kendisi için de takım için de seyirciler için de hayal kırıklığı denebilecek bir sezon geçirdi ama bunun böyle olacağını biz bilemezdik. Nonda burada kalsaydı biz 3. olmazdık da diyemeyiz. Şimdi unutmayalım Nonda’da oynadığı son dört maçta gol atamamıştı. Ama böyle şeyler oluyor, terside olabiliyor örneğin Lucas Neill aynı dönemde geldi kusursuz bir performans gecirdi diğer taraftan G.Dos Santos o da geldi 6-7 çok net pozisyonuna girmesine rağmen bir tek gol atamadı. Açıkcası artık lig bittikten sonra bunları konuşmak doğru değil. Kafamızdaki seçenekler bunlardı bu düşüncelerimizden dolayı böyle bir karar aldık ama olmadı. Nonda iyi bir oyuncuydu Galatasaray’a katkısı oldu ancak o dönem almamız gereken karar Jo’yu getirmekti. Jo’nun performansıyeterli olmadı.

Kamp meselesiyle ilgili bir şeyler söyler misiniz? Sizce hangisi doğru psikolojik açıdan futbolcuyu kampa almak mı doğru almamak mı doğru?


Biz Barcelona’da deplasman maçlarına giderken bile kamp uygulamıyorduk. Burada deplasman maçlarını 24 saat önceden gitmek gerekiyor. Barcelona bu sene Madrid’le yaptığı maç için sabah saatlerinde Barcelona’da antrenmanını yaptı sonra uçağa bindi Madrid’e gitti. Kampta yemeğini yedi biraz dinlendi maça gitti, Real Madrid’i yendi ve maçtan sonra döndü. İç saha maçlarında da öğleden sonra takım biraraya geliyor yemeklerini yiyorlar biraz dinleniyorlar maça gidiyorlar ve birçok maçı kazanıp dönüyorlar. Biz de benzer bir uygulamayı burada başlatalım dedik. Oyuncuların deplasman maçlarından dolayı ailelerinden çok fazla ayrı kaldıklarıı düşünerek en azından iç saha maçlarında bunu uygulamak istedik. Bu şekilde çok da iyi bir dönem geçirdik ancak ikinci dönem işler istediğimiz gibi gitmeyince bir çok konu gibi bu kamp meselesinide ele aldık ve bazen 2 gün boyunca kampta olup maça gittiğimiz günler oldu ama sonucu görüyosunuz. Evet kamp bazen faydalı olabiliyor takım olarak hareket etmek için takım arkadaşlarınızla hocalarınızla bir arada olmak açısından iyi tabi ama yüzde yüz kazanmaya yönelik birşeymidir ona kesin birşey diyemem. Yapmak yada yapmamak ikisine de aynı uzaklıktayım.

Gelecek sezon kamp uygulaması olacak mı?

Bunu görüceğiz. Kampta olmasalar da futbolcuların maçtan 2 gün öncesinden kendilerini mental olarak hazırlamaları gerekiyor. Yani dışarı çıkmamaları, dışarda görünmemeliler. Hatta maç sonrasında da özellikle kaybettiğimiz bir maçsa buna özellikle dikkat etmeliler ancak ilk başta yapmamız gereken oyuncularımızın durumunu görmek olacaktır ama benim şahsi düşüncem kampın olması.

Arda Turan’ın bu kadar eleştirilmesi hakkında ne söyelemek istersiniz ?

Çok büyük bir kalitesi var; bunu gösterdi. Ligin ikinci yarısında aynı performansı tam olarak gösteremedi geçirmiş olduğu sakatlığın da bunda etkisi var. Arda çok kaliteli fakat basın ve seyirciler de onu biraz farklı bir yerde konumlandırmışlar. Tabi doğaldır Arda’dan konuşmak, Arda’yı yazmak daha fazla getiri sağlar ama biraz bulunduğu yerden farklı bir yerde konumlandırılmış. Arda bir kaptan çok iyi bir insan, takım arkadaşlarına önem veren, onları düşünen bir oyuncu. Böyle bir oyuncunun yurt dışından teklif alması da çok doğal tabiki Galatasaray antrenörü olarak da gitmesini istemem.

Kendisinden daha fazla şey umduğunuz ama sizi düş kırıklığına uğratan futbolcu veya olay var mı?

Sondan başlayayım; Fenerbahçe ile oynadığımız iki karşılaşma. Özellikle Ali Sami Yen’de oynadığımız ikinci karşılaşmada takım olarak yeterince kazanma savaşma azmini gösteremedik bu can sıkıcı bir durum oldu. Evet bir maçı kaybedebilirsin ama bunu göstermen lazım. Fenerbahçe’ye kaybettiğin zaman da bir oyuncu o gece dışarı çıkmamalı. Profesyonel oyuncusunuz tamam sahada mücadelenizi veriyorsunuz ama sonunda bunu yapmamalısınız, ben bunu kabul edemem. İlk maçta da 2-0 yenik duruma düştük, Hakan Balta’nın golüyle 2-1 yaptık durumu ve oyunu domine etmeye başlamıştık fakat bir oyuncumuz orada kendini kaybetti ve kırmızı kart gördü 10 kişi kaldık. Biz maçı 3-2 yaparmıyız diye düşünürken geride kalan 20-25 dakikayı 10 kişi oynamak zorunda kaldık ve kaybettik. Bunu da içimize sindiremedik, dolayısıyla bu iki karşılaşma benİ hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim. Anlayamadığım beni çok şaşırtan birşey daha var. İçeride olsun dışarda olsun karşılaşma yapacağımız sahaya gittiğimiz zaman futbol sahasına çıktıklarında futbolcular bir birleriyle karşılaşıyorlar birbirlerine sarılıyorlar, şakalaşıyorlar, öpüyorlar. Doğal olarak bizim oyuncularımız Galatasaray’da oynamalarından dolayı diğer oyuncuların belkide gıptayla baktıkları oyuncular fakat bu sarıldıkları oyuncular müsabaka sırasında bizim oyunculara gayet sert müdahalede bulunuyorlar bizde bunu anlayamıyoruz. Biz de futbolcularımızdan bunu yapmamalarını rica ettik. Bir örnek vereyim, benim dönemimde Feyenoord’da oynayan sol ayaklı bir oyuncu vardı. Çok sevdiğim bir oyuncuydu. Milli Takım’da da beraber oynardık. Fakat ben Ajax’ta oynadığım zaman oraya gittiğimizde tünelde maç başlamadan önce saha içinde hiç onu görmezdim, bakmazdım bile. Maç biterdi birbirimizi tebrik ederdik. Biz de oyuncularımızdan bunu rica ettik; hala yapanlar var bunu yapmamalarını istiyoruz. Maç bittikten sonra gitsinler tebrik etsinler birbirlerini. Mesela Fenerbahçe ile oynadığımız iki musabaka sahaya çıktık; sahaya atılanlar su şişeleri ondan sonra bakın maç ne kadar gergin geçti burdaki maça bakın; sahaya geldiler bizimkiler gitti onlara sarıldı. Olmaz.

Gelecek sezon nasıl bir Galatasaray izleyeceğiz? Transferleri de değerlendirirmisiniz?

Transferler konusunda konuşmak için sezonun çok başındayız. Kesin birşey söylemek için erken. Arda’nın durumu ne olur bilmiyorum belki yurtdışından çok iyi bir teklif gelir ve gider ama bildiğim bir şey var biz teknik heyet olarak en azından 1 sene daha buradayız. 3 kupaya da talibiz ve kazabileceğimiz kadar çok kazanmak istiyoruz. Eğer kazanamazsak ben hayal kırıklığına uğrayacağım çünkü bu kulüp ve taraftar bunu hakediyor. En büyük üzüntüm bu seyirciye bunu yaşatamamak oldu. Umuyorum önümüzde ki sene hep beraber bu kupaları kutluyor oluruz.

Bu yazi www.galatasaray.org sitesinden alinmistir...
Read more
0

Sıralama değişti; artık Su-Toprak-Ateş

Evet su>toprak>ateş... Suya 5 maç ceza verip 'milat olsun' diyenler, Diyarbakır'da bile taş atmaya 3 maç verildi (ki bence çok az bir cezaydı); ancak yangın çıkarmaya 2 maç verdiler. Tabi ne de olsa stad tamamen yanmadı, sağlam yerler vardı daha. Teşekkürler federasyon!
Read more
0

Yüzyılın Komedisi

Öncelikle uzun bir zamandır neden buralarda olmadığımızın açıklamasını yapalım. 10 Şubat'ta, Antalyaspor'a zekâ abidelerimiz Sarp & Topal'ın büyük katkılarıyla elenmemizden sonra her şeyin tadı kaçtı. Kupaya çok önem verdiğimiz için falan değil ama takım öyle ruhsuz, öyle 'öylesine' oynuyordu ki maçı izlemek bile zor gelirken hakkında yorum yazmak bizim için imkansız olmuştu. Lig sonuna kadar da yazmayacağım demiştim kendi kendime.

Her neyse, ben yanıldım. Fenerbahçe kupayı alamadı. Büyü gibi bir şey bu, söz konusu kupa olunca cidden teferruat oluyor Fenerbahçe. Artık 2. ligden biriyle final oynayacak olsa bile paramı "Fenerbahçe kupayı alamaz"a yatıracağım =)

Gelelim asıl mevzuya; Galatasaray. 10 Şubatta kısa ama ağır içerikli bir yazı yazmıştım. Nitekim hayallerim gerçek oldu ve Galatasaray almasa, hâlâ Dardanelspor'da top koşturuyor olacağına gönülden inandığım Topal için Valencia, büyük para ödedi. Düşünüyorum, İspanyollar Topal'da ne gördüler? Bizlerin Tamas'ta, İnamoto'da gördüğümüzü gördüler evet ama neydi bu? İnanın hiç bir fikrim yok. Artık bundan sonra kendisine başarılar dileyeceğim. La Liga'nın en büyük kulüplerinden birinde forma giymesi bakımından ister istemez içim kıpırdanacak, gurur duyacağım; ancak Topal'ın başarılı olabileceğine inanmıyorum. İstemiyorum değil ha, inanmıyorum. Olsa dâhi bu transfer bizim için bir kayıp olmayacak; çünkü 'adamın oynayacağı yer orasıymış' diyebileceğiz. Bizde geçirdiği 4 sene de bunun kanıtı niteliğinde zaten. Yolu açık olsun!

'2 dileğim var Cimbombom'; ancak bunlar stadda söylenen şeyler değil. Benim bu iki dileğim, Galatasaray camiasının bir an önce Barış Özbek ve Mustafa Sarp'tan kurtulması. Çok bir şey istemiyorum; en azından tezahüratta söylenilene kıyasla çok çok daha olası bir şey benim istediğim :) 'Teşekkürler Barış Özbek & Mustafa Sarp' başlıklı yazı için resmi siteyi 5 dakikada bir yeniliyorum resmen. Bir de Servet'i 3-5 milyona okutursak değmeyin keyfime!

Eveeeet, şimdi biraz genele bakalım. Ne yaptı Galatasaray? Nasıl koptu yarıştan? Öncelikle, şahsen sonuna kadar inandığım ve tribündeki binlerin, bu renklere gönül vermiş milyonların da birçoğunun paylaşacağına emin olduğum bir olgu var: 'Ezeli rakibini yenmeden alınan bir şampiyonluk, tam değildir.' Benim için önemli olan elbette daimi şampiyonluk; ancak en kral şampiyonluk, kibarca 'eze eze' olarak tabir edilen şekilde olur bana göre. Bunun için de ezeli rakibinizi en azından 2 maçın birinde yenmeyi başarmalısınız. Bizim ipler burada koptu. Ali Sami Yen'deki belki de son El Turco Clasico'da mağlup olduk, o 50km hızla gelen deli saçması şutu çok güzel biçimde yumurtladı sevgili kalecimiz. Bu anın geleceği belliydi, bağrıyordu herkes: 'bu adam güven vermiyor!'. Yahu her şeyi geçtim, maç kurtarmayan kaleci mi olur? Ya da nasıl bir kaleci bir Avrupa Kupası maçı öncesi rakip takımı favori gösterir? Taktik icabı desek bile garip. Sen forvet ya da orta saha olursun da dersin 'rakibimiz favori ama elimizden geleni yapacağız' Taktik icabıysa zaten sorun yok, içten gelerek söylüyorsan da gaz vermiş olursun takım arkadaşlarına; AMA bir kaleci bunu nasıl söyler yahu: 'Rakip favori' Kardeşim sen yemezsen favorilik falan kalmayacak ortada, yanlış mıyım :) Ya da bu laftan sonra hangi savunma oyuncusunu nasıl motive edebilirsin? (Bu söylemin taktik icabı olduğuna inanmıyorum; öyle olsaydı en azından 1-2 kişi daha aynı söylemi yapardı) Neyse konu dağılmasın, Selçuk yuvarladı, Leo yumurtladı ve şampiyonluk gitti. Sonraki puan kayıpları ayrı ayrı komedi filmi zaten. 20 dk ciddi oynayıp mücadele ederek 3 gol atabileceğin Sivas'tan son dakika gol yemek, ikinci bir Fenerbahçe hâline gelen Antalyaspor karşısında dizleri titremek(!), üstüne üstlük Avrupa Ligi'nde bedavadan geçeceğin bir turu riske edip tüm kadroyu tatile yollamak ve pafla çıkıp son maçı da kaybetmek... İnanılmaz! Bursaspor maçını saymıyorum, o maçta beraberlik çok anormal bir sonuç değil, adamlar potadaki takımların kendi aralarındaki maçlarda herkesten fazla puan topladılar, hak ettiler. Buna rağmen o maçta nasıl oldu da son 8 haftanın en iyi oyununu oynadık, aklım alıyor...

Galatasaray kulübü, oyuncusu, teknik kadrosu, taraftarı yani kısacası tüm camiası zaten şampiyonluk inancını Fenerbahçe mağlubiyetiyle büyük ölçüde kaybetti. İnanmayan bir taraftarla ne olacağı belli olmaz ama inanmayan topçularla buraya kadar. (Ki yine söylüyorum taraftar arasındaki inanç topçulardan fazladır her an.)

Galatasaray'a bir ara verelim, yahu ne oldu öyle son hafta? Türk futbol tarihinde çok uzun bir süre unutulmayacak olaylara imza atıldı. Yıllar sonra Anadolu'dan bir şampiyon çıktı ve Türk futbolu o an itibariyle sıfırdan başladı. Sivas şampiyon olabilseydi 2 sene önce, aynı şeyi demezdim; ancak Bursaspor'u izledikten sonra bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum ve eklemeden geçemiyorum: Helâl Olsun! 2000 yılından sonra Türk futbolunun çağ atladığı görüşünü paylaşıyordu herkes; ancak 5. bir takımın ligde mutlu sona ulaşması, 1. elden tecrübe edilen bir olay olması itibariyle tam bir çağ atlama oldu ve bütün Anadolu takımlarının yapılarını, hedeflerini, bakış açılarını etkileyeceği şüphe götürmüyor.

O son hafta başka bir olay daha yaşandı yine uzun bir süre unutulmayacak; ancak bu sefer yaşanan olay bir ilk değildi. Fenerbahçe taraftarı, şampiyonluğu kaçırdıkları maçın ardından kendilerini şampiyon sanıp kutlama yaptılar. Bu akıllara zarar olayı, öncesini sonrasını çok yazıp konudan sapmak istemiyorum -ki başlıkta buna gönderme yaparak yeterice değindiğimi düşünüyorum. Helâl olsun onlara da! :)

Galatasaray, Türk futbol tarihinin gelmiş geçmiş en başarılı kulübü. Hedefleri çok yukarılarda olan bir camia Galatasaray. Peki biri çıkıp açıklayabilir mi, 3. mü 4. mü olacağın son hafta belli olacak iken, rakibinin Avrupa Ligi'ne bir tur üstte başlama hedefi en az senin kadar canlı iken, sen nasıl olur da neredeyse bütün aslarını tatile yollar ve paf takımla son maça çıkarsın? "Bana ne kardeşim Dünya Kupası'ndan, çıkın ve benim 3.lüğümü garanti altına alın!" diyebilecek bi yetkili yok mudur koskocaman Galatasaray camiasında. Her şeyin 90 dakikada belirlendiği ve topun yuvarlak olduğu bu sporda, hem de facianın hasını Tromsö'ye karşı birinci elden yaşamışken sen nasıl 4.lüğü göze alabilirsin? İşte bu son hafta olayı, beni en çok rahatsız eden olaylar bakımından kafamda yer etmiştir, ve bu camiaya yapılan büyük bir ayıptır. Dua etsinler de Bursaspor çıktı işini kendi halletti, bizim gibi başkasının kucağına düşmedi.

Şu renkten renge girme muhabbetine de artık bir son verilsin, komik oluyor. Yakın bir arkadaşım dedi ki: "Bursa şampiyon oldu diye değil, siz bu kadar malsınız diye gülüyorum. Galatasaraylı değil Türkgücü Ülküsporlu olsam da gülecektim, basketbolsever olsam da gülecektim, "ıyy 22 adam bi topun peşinde ne biçim spor o" diyenlerden olsam da gülecektim. muhahahaha alayınıza muhahuahuahu..." Bunu okuduktan sonra da renkten renge girme muhabbeti, el şeyiyle gerdek muhabbeti devam ediyorsa, yine bu muhabbeti küfürle devam ettiren bir Fenerliye, başka bir arkadaşımın ettiği sözlere yer vereyim: "Önce Beşiktaş'ın şeyiyle gerdeğe girdiğini zannedip, Bursaspor'un timsah yürüyüşüyle sevinmek; sonra başkasının şeyiyle bile olsa gerdeğe giremediğini farkedip, tuttuğun takımın stadını yakmak, semtinde ortalığı dağıtmak, sonra da Beşiktaşlıları, Galatasaraylıları bu halleriyle dalga geçtikleri için küfürler eşliğinde başkasının şeyiyle gerdeğe girmekle suçlamak, Fenerlilerden bekleyeceğim davranışlar olduğundan çok şaşırmadım." Daha da aynı muhabbet sürerse omega-3 eksikliğinden sanırım, balık yiyin arkadaşlar.

Sonuç olarak, acısıyla-tatlısıyla bir sezonu daha sona erdirdik. (Klişe ama öyle :)) Her sezonki gibi bu sezon da tek dileğim yapılan sayısız hatadan ders alınması ve özellikle de Galatasaray'ın tesisleri etrafında bile bulunmaması gereken isimlerin bir an önce kulüpten def edilmesidir. Serdar Özkan ve Mehmet Batdal transferleriyle ufak bir değişim başladı, rotasyon ve total futbol kavramları eminim seneye tavan yapacaktır. İşte bu doğrultuda, en ihtiyacımız olan bölgelere yetenekli ve gelecek vâdeden isimler alındıkça bu takım bir yerlere gelecektir. Özellikle Şubat 2011'de yepyeni mabedimize geçeceğimiz de düşünüldüğünde, ilk yarıya fırtına gibi başlamanın ve en azından bitimine kadar düşüşe geçmemenin önemi ortaya çıkıyor. İkinci devre zaten öyle bir düşüş, öyle bir stadda söz konusu olamaz ;) Herkese iyi tatiller, transferler, yeni gelişmeler ve yazmaya değer herhangi bir şey olduğunda yazacağımız adres belli. ;)

Görüşmek üzere...
Read more