Öncelikle uzun bir zamandır neden buralarda olmadığımızın açıklamasını yapalım. 10 Şubat'ta, Antalyaspor'a zekâ abidelerimiz Sarp & Topal'ın büyük katkılarıyla elenmemizden sonra her şeyin tadı kaçtı. Kupaya çok önem verdiğimiz için falan değil ama takım öyle ruhsuz, öyle 'öylesine' oynuyordu ki maçı izlemek bile zor gelirken hakkında yorum yazmak bizim için imkansız olmuştu. Lig sonuna kadar da yazmayacağım demiştim kendi kendime.
Her neyse, ben yanıldım. Fenerbahçe kupayı alamadı. Büyü gibi bir şey bu, söz konusu kupa olunca cidden teferruat oluyor Fenerbahçe. Artık 2. ligden biriyle final oynayacak olsa bile paramı "Fenerbahçe kupayı alamaz"a yatıracağım =)
Gelelim asıl mevzuya; Galatasaray. 10 Şubatta kısa ama ağır içerikli bir yazı yazmıştım. Nitekim hayallerim gerçek oldu ve Galatasaray almasa, hâlâ Dardanelspor'da top koşturuyor olacağına gönülden inandığım Topal için Valencia, büyük para ödedi. Düşünüyorum, İspanyollar Topal'da ne gördüler? Bizlerin Tamas'ta, İnamoto'da gördüğümüzü gördüler evet ama neydi bu? İnanın hiç bir fikrim yok. Artık bundan sonra kendisine başarılar dileyeceğim. La Liga'nın en büyük kulüplerinden birinde forma giymesi bakımından ister istemez içim kıpırdanacak, gurur duyacağım; ancak Topal'ın başarılı olabileceğine inanmıyorum. İstemiyorum değil ha, inanmıyorum. Olsa dâhi bu transfer bizim için bir kayıp olmayacak; çünkü 'adamın oynayacağı yer orasıymış' diyebileceğiz. Bizde geçirdiği 4 sene de bunun kanıtı niteliğinde zaten. Yolu açık olsun!
'2 dileğim var Cimbombom'; ancak bunlar stadda söylenen şeyler değil. Benim bu iki dileğim, Galatasaray camiasının bir an önce Barış Özbek ve Mustafa Sarp'tan kurtulması. Çok bir şey istemiyorum; en azından tezahüratta söylenilene kıyasla çok çok daha olası bir şey benim istediğim :) 'Teşekkürler Barış Özbek & Mustafa Sarp' başlıklı yazı için resmi siteyi 5 dakikada bir yeniliyorum resmen. Bir de Servet'i 3-5 milyona okutursak değmeyin keyfime!
Eveeeet, şimdi biraz genele bakalım. Ne yaptı Galatasaray? Nasıl koptu yarıştan? Öncelikle, şahsen sonuna kadar inandığım ve tribündeki binlerin, bu renklere gönül vermiş milyonların da birçoğunun paylaşacağına emin olduğum bir olgu var: 'Ezeli rakibini yenmeden alınan bir şampiyonluk, tam değildir.' Benim için önemli olan elbette daimi şampiyonluk; ancak en kral şampiyonluk, kibarca 'eze eze' olarak tabir edilen şekilde olur bana göre. Bunun için de ezeli rakibinizi en azından 2 maçın birinde yenmeyi başarmalısınız. Bizim ipler burada koptu. Ali Sami Yen'deki belki de son El Turco Clasico'da mağlup olduk, o 50km hızla gelen deli saçması şutu çok güzel biçimde yumurtladı sevgili kalecimiz. Bu anın geleceği belliydi, bağrıyordu herkes: 'bu adam güven vermiyor!'. Yahu her şeyi geçtim, maç kurtarmayan kaleci mi olur? Ya da nasıl bir kaleci bir Avrupa Kupası maçı öncesi rakip takımı favori gösterir? Taktik icabı desek bile garip. Sen forvet ya da orta saha olursun da dersin 'rakibimiz favori ama elimizden geleni yapacağız' Taktik icabıysa zaten sorun yok, içten gelerek söylüyorsan da gaz vermiş olursun takım arkadaşlarına; AMA bir kaleci bunu nasıl söyler yahu: 'Rakip favori' Kardeşim sen yemezsen favorilik falan kalmayacak ortada, yanlış mıyım :) Ya da bu laftan sonra hangi savunma oyuncusunu nasıl motive edebilirsin? (Bu söylemin taktik icabı olduğuna inanmıyorum; öyle olsaydı en azından 1-2 kişi daha aynı söylemi yapardı) Neyse konu dağılmasın, Selçuk yuvarladı, Leo yumurtladı ve şampiyonluk gitti. Sonraki puan kayıpları ayrı ayrı komedi filmi zaten. 20 dk ciddi oynayıp mücadele ederek 3 gol atabileceğin Sivas'tan son dakika gol yemek, ikinci bir Fenerbahçe hâline gelen Antalyaspor karşısında dizleri titremek(!), üstüne üstlük Avrupa Ligi'nde bedavadan geçeceğin bir turu riske edip tüm kadroyu tatile yollamak ve pafla çıkıp son maçı da kaybetmek... İnanılmaz! Bursaspor maçını saymıyorum, o maçta beraberlik çok anormal bir sonuç değil, adamlar potadaki takımların kendi aralarındaki maçlarda herkesten fazla puan topladılar, hak ettiler. Buna rağmen o maçta nasıl oldu da son 8 haftanın en iyi oyununu oynadık, aklım alıyor...
Galatasaray kulübü, oyuncusu, teknik kadrosu, taraftarı yani kısacası tüm camiası zaten şampiyonluk inancını Fenerbahçe mağlubiyetiyle büyük ölçüde kaybetti. İnanmayan bir taraftarla ne olacağı belli olmaz ama inanmayan topçularla buraya kadar. (Ki yine söylüyorum taraftar arasındaki inanç topçulardan fazladır her an.)
Galatasaray'a bir ara verelim, yahu ne oldu öyle son hafta? Türk futbol tarihinde çok uzun bir süre unutulmayacak olaylara imza atıldı. Yıllar sonra Anadolu'dan bir şampiyon çıktı ve Türk futbolu o an itibariyle sıfırdan başladı. Sivas şampiyon olabilseydi 2 sene önce, aynı şeyi demezdim; ancak Bursaspor'u izledikten sonra bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum ve eklemeden geçemiyorum: Helâl Olsun! 2000 yılından sonra Türk futbolunun çağ atladığı görüşünü paylaşıyordu herkes; ancak 5. bir takımın ligde mutlu sona ulaşması, 1. elden tecrübe edilen bir olay olması itibariyle tam bir çağ atlama oldu ve bütün Anadolu takımlarının yapılarını, hedeflerini, bakış açılarını etkileyeceği şüphe götürmüyor.
O son hafta başka bir olay daha yaşandı yine uzun bir süre unutulmayacak; ancak bu sefer yaşanan olay bir ilk değildi. Fenerbahçe taraftarı, şampiyonluğu kaçırdıkları maçın ardından kendilerini şampiyon sanıp kutlama yaptılar. Bu akıllara zarar olayı, öncesini sonrasını çok yazıp konudan sapmak istemiyorum -ki başlıkta buna gönderme yaparak yeterice değindiğimi düşünüyorum. Helâl olsun onlara da! :)
Galatasaray, Türk futbol tarihinin gelmiş geçmiş en başarılı kulübü. Hedefleri çok yukarılarda olan bir camia Galatasaray. Peki biri çıkıp açıklayabilir mi, 3. mü 4. mü olacağın son hafta belli olacak iken, rakibinin Avrupa Ligi'ne bir tur üstte başlama hedefi en az senin kadar canlı iken, sen nasıl olur da neredeyse bütün aslarını tatile yollar ve paf takımla son maça çıkarsın? "Bana ne kardeşim Dünya Kupası'ndan, çıkın ve benim 3.lüğümü garanti altına alın!" diyebilecek bi yetkili yok mudur koskocaman Galatasaray camiasında. Her şeyin 90 dakikada belirlendiği ve topun yuvarlak olduğu bu sporda, hem de facianın hasını Tromsö'ye karşı birinci elden yaşamışken sen nasıl 4.lüğü göze alabilirsin? İşte bu son hafta olayı, beni en çok rahatsız eden olaylar bakımından kafamda yer etmiştir, ve bu camiaya yapılan büyük bir ayıptır. Dua etsinler de Bursaspor çıktı işini kendi halletti, bizim gibi başkasının kucağına düşmedi.
Şu renkten renge girme muhabbetine de artık bir son verilsin, komik oluyor. Yakın bir arkadaşım dedi ki: "Bursa şampiyon oldu diye değil, siz bu kadar malsınız diye gülüyorum. Galatasaraylı değil Türkgücü Ülküsporlu olsam da gülecektim, basketbolsever olsam da gülecektim, "ıyy 22 adam bi topun peşinde ne biçim spor o" diyenlerden olsam da gülecektim. muhahahaha alayınıza muhahuahuahu..." Bunu okuduktan sonra da renkten renge girme muhabbeti, el şeyiyle gerdek muhabbeti devam ediyorsa, yine bu muhabbeti küfürle devam ettiren bir Fenerliye, başka bir arkadaşımın ettiği sözlere yer vereyim: "Önce Beşiktaş'ın şeyiyle gerdeğe girdiğini zannedip, Bursaspor'un timsah yürüyüşüyle sevinmek; sonra başkasının şeyiyle bile olsa gerdeğe giremediğini farkedip, tuttuğun takımın stadını yakmak, semtinde ortalığı dağıtmak, sonra da Beşiktaşlıları, Galatasaraylıları bu halleriyle dalga geçtikleri için küfürler eşliğinde başkasının şeyiyle gerdeğe girmekle suçlamak, Fenerlilerden bekleyeceğim davranışlar olduğundan çok şaşırmadım." Daha da aynı muhabbet sürerse omega-3 eksikliğinden sanırım, balık yiyin arkadaşlar.
Sonuç olarak, acısıyla-tatlısıyla bir sezonu daha sona erdirdik. (Klişe ama öyle :)) Her sezonki gibi bu sezon da tek dileğim yapılan sayısız hatadan ders alınması ve özellikle de Galatasaray'ın tesisleri etrafında bile bulunmaması gereken isimlerin bir an önce kulüpten def edilmesidir. Serdar Özkan ve Mehmet Batdal transferleriyle ufak bir değişim başladı, rotasyon ve total futbol kavramları eminim seneye tavan yapacaktır. İşte bu doğrultuda, en ihtiyacımız olan bölgelere yetenekli ve gelecek vâdeden isimler alındıkça bu takım bir yerlere gelecektir. Özellikle Şubat 2011'de yepyeni mabedimize geçeceğimiz de düşünüldüğünde, ilk yarıya fırtına gibi başlamanın ve en azından bitimine kadar düşüşe geçmemenin önemi ortaya çıkıyor. İkinci devre zaten öyle bir düşüş, öyle bir stadda söz konusu olamaz ;) Herkese iyi tatiller, transferler, yeni gelişmeler ve yazmaya değer herhangi bir şey olduğunda yazacağımız adres belli. ;)
Görüşmek üzere...
Yüzyılın Komedisi
Gönderen
alp
zaman:
15:47
Etiketler:
ali sami yen,
aslantepe,
avrupa ligi,
barış özbek,
bursaspor,
fenerbahçe,
galatasaray,
mehmet topal,
mustafa sarp,
şampiyonlar ligi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder