Bundan 2 sezon öncesinde yepyeni ve bence son derece de hoş bir besteye söz olan bu üçgenin bugünkü durumu içler acısı.
Yönetim
Galatasaray'da işler iyiye gitmiyor. Evet, çok klişe bir cümle ama durum bundan ibaret. Kulüp içinde tanıdığım veya oradan bilgi almamı sağlayacak bir bağlantım yok. Buna rağmen transfer politikasına, açıklamalara ve uygulamalara baktığımda bu iyiye gitmeme durumu kendini gösteriyor.
Transferler için Dünya Kupası'nı bekledik. İki maçtır bizi tam manasıyla ipten alan Harry Kewell'ı zar, zor taraftarın itip kakmasıyla tekrar takıma kattık. Dos Santos Dünya Kupası'nda coştu coşturdu, bize göre değil dedik. Bir Keita'mız vardı yardırıp giden, tribünleri ayağa kaldıran, numara yapıyor dedik Katar'a yolladık. (Kendisinin gitmek istediğine dair söylentiler oldu ama ben öyle olduğunu sanmıyorum) Tamam, kulüp yönetimi kulübün menfaatlerine göre hareket etsin, buna laf eden yok ama bazen 3 eksik vereyim diyerek 5lik adamı yollama ya da almama konumuna gelmek, o kağıt üzerindeki kazançtan da olmamıza neden oluyor.
Lorik Cana alındı, videolarını izledim, adama bayıldım. Kendisinin de söylediği üzere henüz eksikleri var, evet; ama orta sahasının göbeği Barış Özbek ve Mustafa Sarp'tan kurulu bir takımda, Lorik Cana o eksikleriyle bile Gattuso olur.
El Mago diye diye Pino'yu aldık, adamı izliyoruz, iyi hoş koşuyor vuruyor ediyor ama adam için sakat diyorlar. Bu adam iyileşmiş bile olsa onu almak sakat. Nitekim şu anki durumu sakat kelimesinin hem mecazi hem de gerçek anlamını yerine koyar nitelikte.
Rijkaard, Sivas maçı sonrası diyor ki "işler iyi gitmiyor, transferler gerçekleşmiyor, ne olacak ben de bilmiyorum". Peki yönetimimizin oradaki temsilcisi, sözde tercüman eski futbolcumuz ne yapıyor? Biiip bile demeden öyle güzel sansürlüyor ki o bölümü, sanki öyle bir diyalog yaşanmadı. Nitekim dün geceki saçma sapan maç sonrasında Rijkaard "transfer hakkında konuşmuyorum" diyor. E tabi tahmin edileceği üzere bu kısım aynen çevriliyor.
Maçın 0-2 olduğu anlarda Kapalı'nın solundan (-ki benim ASY'de en samimi bulduğum bölümdür) 'Adnan Sezgin istifa' sesleri yükseliyor, hoop orta taraf müdahale ediyor, tribün karışıyor. Yahu 2 ay önce Haldun Abileri bu tribünde peygamber gibi görülmüyor muydu? Sahi o istifa edeli hiç ses çıkmadı, neden acaba? Paralı asker, giden komutanı anar mı hiç? Paraya aşığız, sizlere değil diye bir pankart yakışır bu güruha. Kendileri şimdi de koyu birer Adnan Sezgin fanatiği hâline gelmişler, enteresan...
Futbolcu
Bu takımda 3 kişi var ki; hiçbir maç öncesi, sırası ve sonrasında acaba elinden geleni yapıyor mu, acaba kazanmayı istiyor mu, acaba kalbiyle-kanıyla-canıyla oynuyor mu diye endişelenmiyorum. Hayır, koskocaman kaptan bunlardan biri değil. Bu isimler Neill, Baros ve Kewell. Neill tam bir profesyonel. İşini sonuna kadar yapıyor, ama hiçbir zaman AYIboğan Servet gibi 'yaaa çok da şeyimde' triplerine girmiyor. Bağırıyor çağırıyor, koşuyor, pas atıyor, ileri çıkıyor ve ne zaman ne gerekirse onu yapıyor. En önemlisi ise bütün bunları yaparken tüm hırsıyla ve mücadele gücüyle yapıyor.
Neill'ın Galatasaray'da bir vatandaşı var ki, Hagi'den beri gelen hiçbir yerli ya da yabancı oyuncu kendini bu kadar sevdirmemişti. Elbette o isim Harry Kewell. Bu adam, Neill'da olan bütün özelliklerin yanında bir de skor hanemize etki etme konusundaki başarısı ile bu takımın dinamosu, çekirdeği, işlemcisi... artık ne derseniz. Şu an düşünüyorum, ben Kewell olsam, başka bir ülkede, büyük katkı yaptığım bir ülkede, taraftarını aşık ettiğim kulüp yönetimi bana bu muameleleri uygulasa eyvallah der giderim. Gökhan Zan denen herife senelik 2 milyon Euro veriyorsun, adamın geldiğinden beri oynadığı maç sayısı 15. Linderoth diye bir adam aldın, adam zilyonda bir çıkan hastalığın tedavisini hem İstanbul gibi güzel bir şehirde oldu, hem de çatııır çatııır parasını aldı çekti gitti. 3 sezonda oynadığı maç sayısı 25, şaka gibi :) Daha bunlar gibi ne skandallar geldi geçti, ama sen çıkıp da Harry Kewell'la çingenin bohçacıyla pazarlığı gibi pazarlık yapıyorsun. bu da yetmiyor, herifin sözleşmesi bittiği gün adamı takımdan gitti saymışçasına, gelen ilk transferine onun numarasını hediye ediyorsun. Buna rağmen Kewell o kadar adam ki, geliyor, çatır çatır topunu oynuyor, sorulmadıkça da ağzını açıp gık demiyor. Bu devre arası Kewell'ın sözleşmesi en az 2 yıl uzatılmazsa asıl o zaman skandal olur. Stay with us Harry Kewell!
Vee sıra geldi takımımızdaki krala: Milan Baros. Galatasaray'ın son 15 senelik periyotta transfer ettiği en büyük santraforlardan birisi. (Super Mario'ya da buradan selam olsun.) Bu adamı konuşmak bile istemiyorum; çünkü Baros deyince aklıma bir kanı bozuk geliyor ki, gördüğüm yerde elime ne geçirisem girmek istiyorum. Daha maçın 5. dakikasında bu kansız herif, krala öyle bir darbe vurdu ki, hem Baros'un futbol hayatı, hem de Galatasaray'ın geleceği darmadağan oldu. Ha derseniz ki perşembenin gelişi çarşambadan belliydi, tek kişiye bel bağlarsak nereye kadar diye, sonuna kadar da haklısınız. Acıbadem'in olduğu yerde her mevkide as niteliğinde 3 topçu olması lazım.
Bu 3 topçu dışında konuşmak bile istemiyorum. Arda'ya büyük sinirim vardı 5 senedir kendisini geliştirmediği için, bu sene ne güzel şut çekmeyi öğrenmiş diye sevindim, şimdi de yine ben bu mevkide yapamam triplerine girdi. Beyefendi orta sahadaki mücadeleyi kaldıramıyormuş, bünyesi buna yetmiyormuş. Sanki herifin engelleri var, Barcelona'nın kondisyonerleri senin emrinde kardeşim, yeme içme vücut çalış, hız çalış, kardiyo çalış! Yarın röportaj olsa çıkıp der ama "ben Galatasaraylıyım, fenere gitmem." E kardeşim sen elinden geleni yapmadığın sürece senin Galatasaraylılığının bana bir faydası yok ki.
Aykut kadar kötü kaleci hatırlamıyorum Galatasaray tarihinde. Evet, buna Leo Franco da dahil.
Sarp zaten sahtekarın önde gideni. Ne zaman ki kritik bir durumda olsa top ayağında olan arkadaşına bakmıyor bile pas almamak için. Aldığında da zaten verdiği adamlar Servet-Neill. İstatistiğine bakalım, %90'dan aşağı düşmez.
Ayhan'ı severim şahıs olarak ama ne yapacağı belli olmuyor. Hani insanlar yaşlanınca refleksleri falan zayıflar ya, Ayhan'da onu görüyorum.
Serdar Özkan'dan çok umutluyum ama arkasında Sabri olmadıkça bir şey beklemem.
Ali Turan kadar yavaş bek hayatımda görmedim. Tamam adam top oynamadı falan da kardeşim bu adam antrenaman da mı yapmadı? Diyorlar ki maçta oynamak farklı şey, ona eyvallah. Pardon da kondisyon haftada bir yapılan maçla mı kazanılıyor, antrenmanla mı? Madem maç yapmayacağın belli, bir gün fazla çalış haftada, eksiğin kalmasın. Aceto müthiş bir tweet attı, diyor ki: Galatasaray'a gelmek için 6 ay top oynamayan Ali Turan'ı birilerinin uyandırıp "Kardeş, geldin burası son durak, Galatasaray" demesi lazım. Çok doğru!
Hakan Balta bir garip adam. İstikrar diye bir şey yok. Bir maç coşuyor, öbür maç sıçıyor afedersiniz :)
Barış Özbek zihinsel engelli olduğundan onun hakkında kötü şeyler söylemeyi ya da yazmayı etik ve ahlak kurallarıyla bağdaştıramıyorum. İnsanlık dışı olur böyle bir şey.
Mehmet Batdal'a güveniyorum; ama ısrarla söylüyorum ki bu adamın kendisini geliştirmesi için 2 forvet oynamamız lazım. Bu adam ancak yanında usta biri olursa gelişebilir, hadi aslanım çık, oyna, dağıt ile olmaz bence bu gelişim.
Taraftar
Taraftara çok yerden eleştiri geliyor. Neymiş skor taraftarı olunmuş, tribüncülük bilinmiyormuş, eskiden böyle miymiş. Ben bu konunun, siyah/beyaz gibi bu kadar basite indirgenmesine çok karşıyım. Tribün dediğin yer sonuçta insan topluluğu. En ufak bir hareket bu topluluğu ispirtoya çakılan kibrit gibi alevlendirebiliyorsa, aynı şekilde ufak bir hareket, alevin üzerine dökülen galonla su gibi söndürebilir. 'Taraftar durmaksızın desek vermelidir' çok klişe bir önerme ve bence saçma da. Taraftar zaten tribüne giderken sosyal ders verme güdüsüyle gitmiyor ki. Takımıma destek vereyim, zaferleri de hüzünleri de orada onunla yaşayayım diye gidiyor. Hüznü yaşamayacak adam bir kere yaşar sonra da gelmez zaten. Ama biz ne abiler amcalar gördük adam bi daha gelirsem diye başlayan bir cümleye bütün küfürleri sokuyor, ona rağmen sonraki maç yine orada. Seviyor kardeşim adam!
Şimdi deniyor ki takım kötü oynarken de destek verilmeli. Yahu kardeşim, maç başlıyor, takımında en ufak bir hareket yok, herhangi bir Anadolu takımından farkı yok oyunun, ruh yok mücadele yok zaten tezahürat temposu da bununla orantılı düşüyor. Sen tam bir kıvılcım yakmaya çalışırken sahadaki temsilcin saçma sapan bir hareket yapıyor yine şevk gidiyor. Hop biraz kendine gelir gibi oluyorsun çat kalecinde bug çıkıyor, top 30 cm mesafeden içinden geçiyor, e sende şevk mevk gidiyor. Sonra suçunu bildiğin; ancak içine bastırdığın adamla istifa kelimesi aynı tezahüratta yer alıyor.
Bakın arkadaşlar, abiler, kardeşler; ben 30 yıllık tribüncü değilim, topu topu 5 senedir buradayım ve İstanbul'da maç kaçırmadım. Bu 5 sene öncesinde, özellikle 96-2000 döneminde TV'den izlediğim maçları hatırlıyorum, maç daha başlarken yıkılan stad, takımın şiir gibi oyunuyla beraber gümbür gümbür sallanıyordu. Rakip takımın üzerine çöktüğümüz dakikalarda rerere rarara öyle bir söylenirdi ki; ancak gol olduğunda biterdi. Grafik hiç aşağı düşmez, ya sabit kalır, ya yükselirdi. (Real Madrid maçında tribünde olan kimi tanıdıysam aynı şeyleri duydum. Hep dediler ki 'devre bittiğinde sanki 2-0 biz öndeymişiz gibi bir durum vardı tribünde. Herkes galibiyetten emindi') Bütün bunlara eyvallah, ama sen çıkıp da tribündeki adama robot muamelesi yapıp "yine sustular yieeaaaaa" dersen o zaman dur bir dakika derim.
Ben psikolog ya da psikiyatrist değilim ama gözlem yeteneğime çok güvenirim. Sizlere soruyorum, belli bir süre harcanan zamanla, emekle güvendiğiniz birisi size ihanet etse, sonra pişman olsa ve eski hâline dönse, aynı güveni, aynı şekilde muhafaza edebilir misiniz? Buna evet diyorsanız helal olsun derim, ama tahminin %98 falan hayır der. Yani belki saçma gelecek ama işi grafikte hayal edin, 0'dan 50'ye çıktı güven, bir ihanetle -10'a düştü. Yine çıkmaya başladı tam 30'a 40'a geldi, hop bir olumsuzlukla bu sefer -25'e düştü. Bu böyle gider durur. Her seferinde bir öncekinden daha zor gelir güvenmek. İşte bu tribün muhabbetini de aynen buna benzetiyorum. Sen tam gaz gitmişsin bağırıyorsun ediyorsun ve iğrenç bir oyun ile isteksizlik senin şevkini alıyor. Bir iki ufak hareketle tam coşuyorsun sonra yine biri ağır saçmalıyor, ilerisi boşken geri dönüyor, adam kaçırıyor vs. ve şevk yine gidiyor. 2+2 nasıl 4'se, bana göre tribünün durumu da bundan ibarettir. Tribünde 10-20-30 senelik abiler tezahüratı bırakıp şahıslara sövmeye başlamışken, endişe ve kin dolu gözlerle sahayı izlerken, gerçek taraftarlığın geçerli tanımını ve görevini belirlemek kimin üstüne vazife ola ki?
Bu ruh olayı çokça atla deve sanılıyor. Ruh ruh dediğim benim, içteki isteği sahaya yansıtmaktan başka bir şey değil. Sen dünyanın en beceriksiz adamı bile olsan elinden geleni sahaya koyduğuna dair şüphe bırakma kimsede, bak o zaman istersen 5 ye kimse bir şey diyor mu sana. Futbolcu profesyonelim diye geçiniyorsa profesyonelliğin gerekliliklerini de bilecek. Profesyonel bir yönetici, profesyonel bir şirkette görevini yapmasın bakalım kimse çıkıp "yieaaa adam profesyonel yieaaa" diyor mu. Senin 3 tane yabancı oyuncun başka ülkelerden gelip elinden geleni her maç sahaya koyarken sen koymazsan o zaman tribünden küfürü de yersin, kulüpten tekmeyi de. Galatasaray'da kalıcı kimse var mı? İsteyen istediği yere gitsin, yine biz renklerle ve armayla baş başa kalacağız. 'Sen Galatasaray'ın oyuncusuna nasıl küfredersin lan?!' diyen zihniyet keşke bir de kafayı öbür tarafa çevirip 'Sen Galatasaray formasının hakkını nasıl vermezsin lan?!' demeyi öğrenebilse.
Önceden de söylemiştim, bir futbolcunun, her şeyini sahaya koymuş olması için maç sonunda ağzının açık, dilinin dışarda, yürümeye mecalsiz bir durumda lazım. İşte o zaman 'aaa bu adam her şeyini vermiş kardeşim' denebilir. (Bu duruma tek istisna sık maç programı olur, öyle bir durumda da en azından 2 maçta bir bu durumu görmek isteriz ama nerdeeee)
Taraftar eskisi gibi değil, kesin katılıyorum. 5 yıl öncesine kadar ben de orada değildim, evet; ama televizyon diye bir şey vardı herhalde. Eski gaz besteler, yerine göre tezahüratlar çıkmıyor artık. Dün 70. dakikada ölüm varmış söylendi, bu durumun 'aptallık' dışında bir açıklaması yok, kimse kusura bakmasın. Sen takıma 'bizim için yoktur tasaaaa, kalbimde seeen yaşadıkçaaa' diyerek mi gaz vereceksin? Düpedüz ahmaklık. Nasıl düzelir benim bir fikrim yok. Tek umudum yeni stad.
Sonuç olarak yönetim, futbocu ve taraftarın üçünde de işler iyi değil. Ben de isterim takımım hayatımda adını duymadığım bir kulübe kendi evinde maskara olurken 25000 kişinin susmadan bağırmasını ama, pratikte böyle bir şey görmedim. Ha ama tribünün aldığı maçlar diye uzun bir liste çıkarılabilir, o zaman ne denecek acaba?
Rijkaard ve ekibine de sonuna kadar güveniyorum. Eğer yönetimin Rijkaard'ı istifaya zorlama gibi en ufak bir fikri dâhi varsa YAZIKLAR OLSUN! Bir yerleri yiyorsa tazminat verip bassınlar tekmeyi ama böyle Bizans oyunlarına hiç gerek yok! Malzeme kalitesiz deniyordu ya, bence kalitesiz bile değil. Sen adamdan köfte istiyorsun, adamda kıyma yok.
Ne olur nasıl olur bilmiyorum ama IQ'ları 2 haneli olanlar bu takımdan ayıklanmadıkça ben hiçbir şey beklemem. Son olarak size de sorayım; 'haftaya oynayalım, kesin yeneriz' diyebileceğiniz bir takım var mı Süper Lig'de? Benim yok.
Yönetim - Futbolcu - Taraftar
Gönderen
alp
zaman:
13:46
Etiketler:
adnan sezgin,
arda turan,
frank rijkaard,
galatasaray,
harry kewell,
lucas neill,
milan baros,
taraftar,
tribün
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
ey büyük galatasaraylı alp,
yazdığın yazı bizim 40 sene tribünlerde boş yere tepinmediğimizin ispatı olmuş helal olsun.
yazdığımız 1000 yazı çöpe atıldı sanıyordum, meğer yanılmışım bir kez daha helal olsun.
Bizler sehpada son sözlerimizi söyleyip, kendi sandalyelerimizi tekmeledik, bundan sonra sözler sizindir.
Siz yoktunuz, Bülent Korkmaz'dan önceki cengaver Ali Çoban'ı ısınmaya çıktığında geri göndermiş, takımdan attırmış bir daha Sami Yen'e çıkarmamış taraftarız biz. Mirasımız büyük, elbet sığır sürülerinin ve satılmışların dışında kalan taraftar ne yapıp ne edip takımı, Servet, Barış, Hakan, Ali, Aykut, Sarp,Gökhan'dan kurtaracaktır.
Onlar bu takımda oynadığı sürece huzurlu maç seyretmeniz imkansızdır. Ama bu saydıklarımız insanların suçu çok azdır. Bunlar sömürü, yalan dolan, şama çırpma şebekesinin has elemanlarıdır. Adnan Polat Reykart'tan daha iyi hocalık yapabilir, istedikleri tam da budur. Taffarel, Popescu, Hagi'li bir takıma eklenmiş büyük Galataaray'lı gençler ve başlarına bir Galatasaraylı hoca mezarı olur bu şerefsizlerin.
Biz üzülüyorsak, bunlar doğru yoldadır. Biz seviniyorsak bilinki içleri kan ağlıyordur bunların. Bunlar engereklerdir, çıyanlardır. Karşılıksız sevdamızı bizden çalanlardır.
Arda Turan'ın içinde bir şeytanlık var. Tam biat futbolcusu, Fatih TERİM için götünü yırtar,Reykart için oynayacağı futbol budur işte. Bu orta saha bu defansla, Neil, Kewell, Baros bu takımda oynuyorlar ya demek onlarda şerefsizmiş. Hagi olsa bu takımda bir dakka durmazdı.
Reykart'a gelince o benim için gecen yılın son maçında Emre Aşık'ı oynatmayarak adam olmadığını göstermişti, futbolu bilse ne yazar.
Son olarak Real Madrid maçına 0-2 ilk yarı soyunma odasına gönderdiğimiz takımı hatırlıyorum. 30.000 galatasaraylı Sami Yende milonlarcası tv. başında maçtan en ufak bir kuşkusu yoktu. Köy takımı bile denmeyecek takımlara yenik gönderdiğimiz takıma bakıyorum. Tek bir Galatasaraylı maçın döneceğine inanmıyor.
Adnangiller, allah belanızı versin sizin emi.
Yorum Gönder