Futbol konuşmadan önce, değinilmeden geçilmemesi gerektiğine inandığım bir konudan başlayacağım: 'sahanın zemini'. Kayseri Kadir Has Stadyumu Türkiye'nin sayılı modern stadları arasında yer alıyor. Hatta kıyaslamak gerekirse Ali Sami Yen Stadı'ndan kat ve kat güzel olduğunbu inkar etmemek lazım. Gel gelelim bu kadar yatırım yapılmış, böyle modern bir stada bu zemin hiç yakışıyor mu? Daha maç başlamadan dikkatimi çekti zemindeki çim yamaları, patates tarlasını andıran toprak bölümler, kahverengilikler vesaire. Zaten maçın başlamasından itibaren gerek futbolcuların kayarak (artık pek de kayabildiler denemez ama) yaptığı müdahalelerde, gerek attıkları çalımlarda yerden kalkan toprak/kum artık her ne maddesiyse, saha üstündekilerin ne derece bir zorluk çektiklerini gösterir nitelikteydi. Profesyoneller daha iyi bilirler, kupkuru zemin sakatlıklara en müsait zemindir. Bunun başlıca nedeni ise yere takılma veya ani yön değiştirme durumlarında futbolcuların kendilerini kurtarma şanslarının en az olduğu zemin türüdür. Madem bu kadar kötü bir zemin var, e kardeşim bari sulayın zemini de daha insancıl bir zemin olsun. Maç biteli 1 saate yakın oldu, şimdilik bir sakatlık haberi çıkmadı çok şükür. Umarım ilerleyen günlerde de bu sessizlik devam eder de; Jo'dan sonra morallerimizi iyice eksilere çekecek bir sakatlık haberi daha duymayız.
Biraz da futboldan bahsedeyim. Mehmet Topal rezaletti. Aldığı her topta geriye dönmesini geçtim, soğukkanlı, kendinden emin ayakları ile yaptığı hareketlerde ya topu rakibe hediye etti ya da etmesine ramak kala top bir şekilde ayağından çıktı. Yahu adam, Leo'dan gelen topta bile, 5 saniye falan arkası dönük Emre'ye Neill'a falan bakıyor, anca yan dönüp Uğur'a ya da Caner'e aktarıyor. Topun havalandığı birkaç pozisyonda boş boş topa bakıp, hiçbir hareketlenme göstermeksizin arkadaşlarına el kol yaptı sanki "alsana oğlum ne bakıyorsun" dermişçesine. Bir Barışımız vardı, bir de Topal eklendi tam oldu. Barış'ı da andık madem onu da konuşalım. Antalyaspor maçı sonrası yazdıklarım aynen geçerli. Sanki bilgisayar oyunu oynuyormuş gibi Barış, rakibin üzerine üzerine koşup çarpıyor, topu kaybediyor bir de utanmadan faul bekliyor ayakları yapıyor. İçinden geçeceğini fakan mı düşünüyor acaba? Ayıp denen bir şey var Barış; hadi kendi kapasiten bazı şeyleri algılamaya-uygulamaya yetmiyor da karşındakileri neden aptal yerine koymaya çalışıyorsun? Maç bitiminde zap yaparken TRT'de Beşiktaş maçının özetine rast geldim, Fabian Ernst'i gördüm, derin bir ahh çekip "işte bu adamın mevkinde bizim takımda Topal, Sarp, Barış falan oynuyor" dedim kendi kendime. Yazık... Hadi Mustafa Sarp yine kapasitesini zorladı bu maçta. Mustafa Sarp'ın, Galatasaray'ın kalitesine yakışan bir futbolcu olmadığını düşünüyorum; ancak kendisi Galatasaraylı olmasının da etkisiyle canını dişine takıyor kanımca. Sonuç olarak canını dişine takıp oynayan orta düzey bir futbolcu, öylesine oynayan herhangi bir orta düzey futbolcudan iyidir tabi. Bence Mehmet Topal, bırakın 9 milyonu, 900 bini verene satılmalıdır sezon sonu -ki bu sayede Altay'dan gelen genç yeteneğin parası çıkmış olur. Tabi asıl Barış bugün takımdan ayrılsa, benim en mutlu günüm bugün olabilir. (Abartmıyorum :))
Bu kadar maç dışı unsurdan sonra biraz da maça değineyim. Hatta Ömer Üründül'lük yapayım biraz :) Maça Kayserispor baskılı başladı. Galatasaray'ın bloklar arası boşluğu dikkat çekiciydi. Bundan faydalanan Kayserisporlu futbolcular etkili geldiler. (Normale dönüyorum, Ömer Üründül Mode: Off) Evet, Kayserispor baskılı başladı. Sahanın bozukluğundan kaynaklandığına inandığım bir isteksizlik durumu vardı Galatasaraylı futbolcularda. Sonraları yavaş yavaş etkisini arttırdı Galatasaray; ancak pozisyon konusunda kısır kaldı. Özellikle Keita bence istenileni veremedi bu gece, sanki kafasında başka şeyler varmış gibiydi. Arda ilk yarı tek santrafor pozisyonunda iyi çalıştı, çok koştu. Herşeyden öte, bu gece stoperlerimiz bana göre kusursuz oynadılar. Hatta bir arkadaşım da devre arası cep telefonundan attığı mesajla bu fikrimde yalnız olmadığımı gösterdi. Gerçekten mücadele eden, yatan, topun önüne kendini atan, rakibi uğraştıran stoperleri özlemişiz. Bence Servet'in durumu düzelse de hiç dokunulmamalı bu ikiliye, bu şekilde devam edilmeli böyle oynadıkları sürece. Cidden Emre Güngör'e ve Lucas Neill'a koskocaman bir 'Helal Olsun!' yollamak istiyorum buradan. :)
Sonuç olarak bu maça kazanılan bir 1 puan olarak değil, kaybedilen bir 2 puan olarak bakıyorum ben. Bu koşullarda Fenerbahçe oynasaydı mesela, 2-3 farklı rahat bir galibiyet alırdı. Galatasaray, Acıbadem'e rağmen 1 puan aldı da denebilir gerçi bu maç için. Malum, takıma sağlam katılan oyuncu soluğu Acıbadem'in ameliyathanelerinde alıyor, oraya giren de bir daha çıkamıyor. Neyse, Allah ölüm vermesin. Tabi hafta içi oynanan Antalyaspor ve onun ardından bu geceki Kayserispor maçlarının ardından bu sakatlıklarda, ülkemizdeki 'kasap' mentalitesinin de büyük etkisi var. Zamanında Eurosport'ta bir reklam çıkardı -videosunu da bulabilirsem buraya eklerim- ünlü futbolcuların karması, canavarlardan oluşan bir takıma karşı mücadele ediyordu. Hatta Eric Cantona'nın yakaları kaldırıp çektiği ünlü şut da o reklamdaydı. İşte Türkiye'de yıldız futbolcular karşılarındakileri artık o reklamdaki canavarlar şeklinde görüyorlarsa inanın hiç şaşırmam. Böyle bir kasaplık olamaz. Hele hele HaberTürk gazetesindeki diyaloglarda doğruluk payı varsa, vay Türk futbolunun hâline demek istiyorum. Artık Galatasaray, Fener, Beşiktaş demeden bu konuya bir çözüm aranması gerektiğine inanıyorum. Ha denilebilir ki, neden en çok sakatlık sizin takımdan çıkıyor? Bu soruya benim de bir cevabım yok; ama kasap tehdidi herkes için geçerli maalesef...
Son olarak da Lig TV'nin spikerine değinmek istiyorum. Bir milli maç anlatıyor olsa acaba bu derece taraflı olur muydu merak ediyorum. Kayserispor'un 2'ye 5 geldiği kontra(!) ataklarda dâhi, sanki kaleciyle karşı karşıya bir pozisyon varmış gibi aktarıyor maçı. Kendisinin radyoda değil de televizyonda maç anlatması isabet olmuş bence. Hele hele Keita'nın süper hareketlerle rakibini ekarte ettiği bir pozisyon vardı ki sesinin tonu dahi değişmeden 'Keite, Keita ilerliyor' şeklinde anlatıma devam etti. Kendisini tebrik ediyorum.
Olan oldu, ölen öldü, giden puanlar gitti. Geçmiş olsun demekten başka şey düşmez bize. Umarım artık forvetsizlik sorununu çözer, bu kadar hücuma yönelik bir orta saha oyuncusu varken biz nasıl gol atamıyoruz sorunsalını çözeriz. Son bir defa daha kaçan 2 puan için, Geçmiş olsun...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder