RSS
email
0

ÜAT: Fabian Ernst


Almanlar'a karşı her zaman bir sempatim olmuştur. Gerek kusursuz işçiliklerine, gerek üst düzey teknolojilerine, gerek insanlıklarına her zaman gıpta ederim. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrası yedikleri ambargolar ile mümkün olduğunca sanayiye yatırım yapmış ve bugünkü ultra lüks arabaların, süper sağlam beyaz eşyaların ve daha nice mekanik-elektronik alet edevatın mimarları olmuşlardır. Bunun dışında hayat düzenlerinde de genel bir disiplin dikkat çeker. Daha güneş doğmadan kalkar, yollara düşerler. Yolda korna sesi duymaz, makasa giren arabalar görmezsiniz. Herkesin kendine ve daha da önemlisi karşısındakilere saygısı vardır. Kırmızı ışıkta dururlar, sarıda geçmezler, işten kaytarmazlar, performanslarını üst düzeyde tutmaya çalışırlar vs. Elbette istisnalar vardır, bu yazıyı yazarak bütün Almanlar süper insanlardır demiyorum ancak genel olarak bu millet böyledir. Şimdi fotoğraflarda, videolarda gördüğümüz, II. Dünya Savaşı dönemine ait görüntülerde, -askeri de olsa- inanılmaz bir disiplin dikkat çeker. Misal, askeri dizilimlerde kimse 1 santimetre bile dışta kalmaz. Önden baktığınızda sadece 1 kişi görürsünüz tek kişilik bir sırada; arkada yüzlercesi daha olsa da. Bu disiplin askeri olmakla kalmayıp, genel olarak Alman halkına işlemiştir. Hayatlarını buna göre yaşarlar. Asıl değinmek istediğim konu bu değildi, evet; ancak ben konunun bu öğelerle bağlantı olduğuna inanıyorum ve hatta bu konunun çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Üstün Alman Teknolojisi (ÜAT), yukarıda bahsettiğim koşulların ardından Dünyaya yayılan bir söylemdir. Bu söylemi Süper Lig üzerine oturtmaya çalıştığımızda da biz futbolseverlerin aklına gelecek ilk isim eminim Fabian Ernst olur. Objektif bir gözle baktığımda, gerçekten tam bir profesyonel Fabian Ernst. Beşiktaş'ın maçlarını izleyen birisi değilim. Anca anca yapacak daha iyi bir işim olmazsa oturur izlerim. Tabi ciddi rakipler karşısında takip ederim Beşiktaş'ı, diğer Türk takımlarında da yaptığım gibi. Her neyse, izlediğim maçlarda ve görüntülerde bir şey dikkatimi çekti; o da Fabian Ernst'in ne derece bir profesyonel ve efendi bir oyuncu olduğudur. Kendisine yapılan çok sert faullerde, etse etse hakeme kart için itiraz ediyor, rakip oyuncuyla dalaşmıyor -en azından benim gördüğüm kadarıyla. Bir pozisyon vardı ki, Fenerbahçe maçındaydı sanırım, tam pas atarken rakip ayağına bastı, hakem görmedi, ya da avantaja bıraktı ama Ernst, yüzündeki acı ifadesiyle yetinip oyuna devam etti. Bu sadece bir örnek. Ernst'in genel olarak kendisine yapılan sert hareketlere tepkisiz kalması gerçekten futbolun güzel yüzü olarak nitelendirilebilecek bir davranış biçimi. Birçok örneğin üzerine dün de Antalya maçında yine benzer bir pozisyon oluştu. Bir pozisyonda top kale civarından dışarı çıktı. Ernst çizginin hemen dışında elinde topla dikilirken, Antalyaspor kalecisi Barthez, pardon Ömer, uçarak Ernst'in üzerine çıktı ve onu yere düşürdü. Ernst elinde topla nasıl bir ifadeyle bakıyorduysa, yere düştükten sonra da aynı ifadeyi korudu. Nitekim hakem iki oyuncuyu yanına çağırdığında Ernst sakin bir vaziyetteydi. Uçan adam Ömer de karttan kurtulmaya uğraştı kemküm ederek; ama olmadı tabi. Sonuç olarak benim naçizane tavsiyem, Beşiktaş camiasının Ernst gibi bir profesyonelin değerini bilmesidir.
Read more
0

Tanrılar Kurban İstiyor: Leo Franco

- 27.01.2010 -

Giovani Dos Santos'un gelmesi ile bir yabancının gönderileceği ortaya çıkınca, ben dahil binlerce Galatasaraylı'nın yüreği ağzına geldi. 2 sene yatarak parasını alan Tobias Linderoth -ki ayrı bir yazının konusudur kendisi- hatasını tekrarlamak istemeyen yönetim, acaba bu sefer Daddy Cool'u gönderecek mi? Nonda ile beraber hemen basının diline düştü Kewell, hatta "Paramı verin, bir dakika daha durmam Galatasaray'da" dediğini bile duyduk.

Diğer bir yabancımız ise senenin başında büyük umutlarla transfer ettiğimiz, belki de basının önceden duyurduğu tek isim olan (bu yüzden de Haldun Üstünel'in bu işe karışmadığını düşüyorum) Leo Franco. Kendisi işini sessiz sedasız yapmakta. A. Madrid'in bizden iyi olduğunu açıklaması dışında kendisini pek göremiyoruz medyada. Gol attığımızda kalesinde soğukkanlı tavrını devam ettirir, gol yediğimizde kızacak birilerini hemen bulur. Oyun kuracak diye aldık; en son Neill'i isabet alan şutunu saymazsak, Fenerbahçe maçında yaptıkları hala hafızalarda... Yenecek golleri yer, kurtarılacak golleri kurtarır, kısacası ne kokar ne bulaşır.

Galatasaray'ın başarılı yabancı kaleci geleneğini devam ettirmek üzere transfer edilmiştir; fakat herkesin aklında bizden yediği 4 gol vardır. Bu kadar iyi işler başaran yönetim, bence gerekeni yapar ve talibi varken Leo'yu takımdan gönderir. Ne ihtiyacımız varken Nonda'yı, ne de "Kewell from Galatasaray"ı yollamak takımdaki problemleri çözmeyecektir. Elbette Baros iyileşince Jo ile birlikte forveti götürecek ve Nonda'ya ihtiyaç kalmayacaktır, fakat Avrupa maçları öncesinde ona ihtiyaç duyduğumuz açıktır.

Hıncal Uluç'a katılmak istemesem de, eminim ki, Leo'nun kurtaracak maçı yoktur. Bu yüzden de fark yaratamayacak bir yabancıyı yollayarak Ufuk'a şans vermek en mantıklısı olacaktır. Umarım güzel haberleri en kısa zamanda duyarız.

- 27.01.2010 -

Taslak olarak kaydettiğim bu yazıyı yayınlamak için geç kaldım :) Yönetim Nonda'nın gönderilmesine karar verdi. Bu da bir forvetin -muhtemelen yerli - geliyor olması demektir. Nonda ne kadar güzel maçlar çıkarmış olsa da, gideceği Fransa'da vasat bir futbol ortaya koyacaktır. Galatasaray ise A. Madrid maçlarına nispeten zayıf bir forvet ve 4 ofansif orta saha ile çıkacaktır.

Yazının asıl konusuna gelecek olursak, talibi çıkarsa yönetim derhal satmalıdır Leo Franco'yu. Açılacak yabancı kontenjanını da ön libero için kullanmalıdır. Zira bu mevkide oynayacak olan Elano'nun yanına futbol zekası bir hayli yetersiz olan Barış, Mehmet Topal ve ancak iyi bir yedek olabilecek Mustafa Sarp yakışmamaktadır.

Hoşçakal Nonda, ne kadar Leo'dan önce gönderilmeni yanlış bulsam da, Galatasaray'a artık vereceğin birşey kalmadı. Taraftar seni her zaman iyi hatırlayacaktır.
Read more
1

Angarya Kupası, Gökçekspor Maçı

Daha dakika 19, Mehmet Topal 4 belki de 5inci kez Servet'e oyun kurması üzere geri pas veriyor. Aslında onu da yapamadı, topu rakibe kaptırdı. Bunu yazarken bir tane daha verdi. Mehmet Topal'ın her maç geri paslarından oluşan bir video compilation yapacağım taktım kafaya :) Mehmet Topal'ın görevi nedir birisi bana tam olarak anlatabilir mi acaba? Ön libero değil mi? Ben öyle biliyorum en azından. Peki ne yapar ön libero? Takımın hücuma çıkmasını, defans ve ofans oyuncuları arasındaki pas alış-verişini sağlamaz mı? Öyle. Ha dersiniz ki çok baskı yapılıyor Topal'a. (Bir geri pas daha verdi) Eee Galatasaray'daki ön libero, Ankaragücü'nün orta sahasının baskısı karşısında her topu stopere yollayacaksa Galatasaray'da olması doğru mu? Ya da bu adam kendini geliştirmeye, bu baskıdan kaçmaya çalışmaz mı? Ha Topal Topal diyorum da dakika 25, Sarp ortalıkta yok. Ben anlayamıyorum bunu. Takım çok baskı yer; forvetleri göremezsiniz, takım hep hücum oynar; defansı, kaleciyi göremezsiniz de arkadaş takımın göbeğinde oynayan 2 adam bu kadar mı işlevsiz olabilir? Mustafa Sarp 2 kere rakip yarı sahanın ortasında topla boş hâlde buluştu, her ikisinde de topu sol kanata atmaya çalışırken rakip futbolcuya adrese teslim pas attı. Yok arkadaş, ben bu adamları Galatasaray'a yakıştıramıyorum. Daha doğrusu bunlar Galatasaray'a ya-kış-mı-yor-lar. Yani birisi çıksın desin ki 'Hayır kardeşim, yanlışın var. Bu adamlar şu şu şu işi gerçekten iyi beceriyorlar.' Yok ki öyle bir iş. Olay refakatçı olmak ise, o kolay. Onu yapan bir dolu adam var. Örümcek, kertenkele birşeyler deniyordu Topal için falan da, hangi örümcek? Ben bir örümcekliğini göremedim bu sezon kusura bakmayın. Mustafa Sarp ile Mehmet Topal, bir tane orta düzey ön libero mevkisinde oynayan futbolcunun işini yapıyorlar, onu da tam yapamıyorlar. Süper Lig'de oynayan herhangi bir Anadolu kulübünde bu adamlar yan yana oynayabilirler mi size bunu soruyorum. Oynarlar, Denizli'de, Sivas'ta falan oynarlar onlar da bakın bakalım ligde neredeler. Bu konuda da Rijkaard'a falan da bir şey deme hakkını bulmuyorum kendimde. Özellikle Elano da yokken. Adam ne yapsın, malzeme bu. Sen Barça'nın solunda, sağında, ilerisinde oynayan adamını al istersen, ortada Xavi ile İniesta yok ki sende. Gidip bunları mı alalım diyorum? Hayır. Yetiştir yahu, yetiştir. Şu teknik yoksunu vasıfsız iki adamı seyredeceğime orada altyapıdan yetişme iki adam izleyelim. Adamı kendi mentalitene göre yetiştir, Xavi'nin, İniesta'nın ne yaptıklarını, nasıl yaptıklarını öğret, yeteneği olan adam zaten kendini gösterir oraya yerleşir. Barış ile beraber olumsuz duygular beslediğim ve bu konudaki fikirlerimin değişmeyeceğine inandığım iki futbolcu oldular Mehmet Topal ve Mustafa Sarp. Vasat düzeyde bile olmayan iki tane futbolcu bunlar, bugünkü Ankaragücü'nde olsa olsa yedek olurlar.

Dedik ki 'Bir yabancı yollanacak ya, artık Nonda gazı almıştır.' Almış almış, artık daha fazla geri geliyor. Tam aradığımız santrafor tipi(!) İlk dakikalarda böyle sağa sola boş boş bakıp taca attı topu. Ceza sahasına bir iki tane top geldi, şööööyle bir tenezzül eder gibi oldu topa dokunmaya ama fazla girmedi karışıklığa, defansın işine karışmadı. Kewell'ın sözleşmesi bitecekse bile vardır bir tazminatı illaki. Nasılsa para verilecekse gitsin Nonda. O mevkiye bir transfer yapılacağını zaten teyit etti Başkan. En kötü Pektemek alınır, Nonda'nın en katkılı olduğu hâlden daha katkılı olur ortalama olarak. Ama iç geçirmeden edemiyorum ahh Baros aahhhh. Tabi ardından Acıbadem'e bela üzerine bela okuyorum.

Emre Çolak'a üzüldüm şu maçta. Saha üzerinde bir şeyler öğrenebileceği kimse yok. Belki belki iyi bir Ayhan'dan bir şeyler öğrenebilir ama Ayhan da pek öyle iyi gününde değil. Eski günlerini mumla aratıyor.

Devre henüz bitti. Maç hakkında yazacak bir şey göremedim spesifik olarak, o bakımdan şu anda oyunculara atfen yazdıklarımla yetiniyorum. İkinci yarı bir başlasın bakalım neler olacak. En azından Jo girse de şöyle uzunca bir izlesek adamı diyorum ama o girse bile top ona nasıl ulaşacak o da muamma. Gerçi Çolak güzel ortalara yapıyor. Neyse, bekleyelim görelim...
-----------II. Yarı'nın ardından------------

Maçın ilk 10 dakikasında sonucun 'alt' olacağı belliydi. Ankaragücü gerçekten çok iyi mücadele ediyor, kabul etmeyenin alnını karışlarım :) As kadrodan uzak bir görüntü vardı tabi sahada. Topal yine güzel ataklara çıkardı Ankaragücü'nü, yaptığı pas hatalarıyla. Sarp baya dolandı ortalıkta boş boş, bir kornerdeki voleyle hatırladık onu. Kaleci Ufuk bence geleceği parlak bir kaleci. Bu bakımdan giden yabancının Leo Franco olması bana çok mantıklı geliyor.(Yani öyle bir seçim henüz yapılmadı resmi açıdan ama seçim o yönde olursa mantıklı olur demek istedim.) Hatta ne yalan söyleyeyim, memnun bile olurum.

Maça bakacak olursak, Ankaragücü'nün pozisyonu bizden çoktu. Çizgiye inip geri çıkardıkları topların biri doğru yere gitse gol bile atabilirlerdi. Neyse ki bu sefer yenilmedik. Son 4-5 dk yine anılarım depreşti, bir korku sardı beni şahsen. :)
Tabi bir de topu göremeyince daha garip oldu. Kardeşim karlı sahalar için özel top yok mu Ankara'da? Ben sarılı ve kırmızılı adamların mücadelelerini takip ettim, acaba top nerede olabilir diye. Allah'tan topu arada bir havaya dikenler oldu da bir fikrim oldu yerine dair.

200.000$ güzel para. Bir de 150.000$ çeyrek final ödülü varmış, ooh ne iyi :) Şu kupanın angaryadan öteye gitmesi için bence ya formatta, ya ücrette, ya da genel olarak kupada düzenlemeler yapılmalı. Yani ne teknik direktörler sallıyor kupayı, ne topçular, ne taraftar. (İlla ki çok önemseyen taraftarlar da vardır tabi :)) 350.000$ girdi kasaya bu gece. Darısı üst turlara. Çeyrek Final'de Fenerbahçe ile eşleşmeyi isterim açıkçası. Kupada işler biraz değişik oluyor rakip Fenerbahçe olsa da :)
Read more
0

Jest Nedir?

İşte budur jest. Jest kelimesinin yerine vefa geldiği yerler olabilir. Tabi Real Madrid - Ruud van Nistelrooy ilişkisinde vefa demek pek doğru olmayabilir; zira Nistelrooy, Real Madrid'e normalde sahip olmadığı ne katmıştır, Nistelrooy'un yapıp da Real Madrid'deki başka birinin yapamayacağı birşey var mıdır gibi sorulara net cevaplar verilemez. Her ne olursa olsun bu yapılan, adamlıktır. Bazı dinazorların kulakları çınlasın...


Ruud'a Jest from Aslanlı Yol on Vimeo.


Read more
2

Her Yerde Futbol, Her Dilde Futbol

Cezayir: 3 - Fildişi Sahilleri: 2

Futbol adına oldukça güzel bir maçtı. Keita'nın efsanevi golüyle sevindim, sonra rakip Cezayir gol attı yine sevindim. Eminim yalnız değilim. :) Haydi bakalım Abdul, özlemiştik seni.

Arap spikerlerin bence bu eğlenceye katkısı, gerçekten çok fazla. Kötü maçlar çekilir mi bilmem ama bu goller, bu hareketler Araplardan dinlenmeli her zaman. Özellikle EURO 2008 gollerimizi -%90'ı son dakikada olması itibariyle- Arap spikerlerinde izler izler iç çekerim o günlere...

Bu arada bu yazıyı 25'inde attım ama bugün(27) tekrar izlerken farkettim ki 24. saniyede Fildişi'li bir oyuncu kameraya kafa atıyor :)

Read more
0

Antep'in Yazı, İstanbul'un Kışı

Klişe olacak ama çok çok önemli bir 3 puan.
Nazmi Amca'nın da dediği gibi, Galatasaray üzerine düşeni en iyi biçimde yaptı ve sahanın maç oynanılabilir bir hâle getirilmesi adına gerekli çalışmayı gerçekleştirdi. Tribünler önceleri baya bir boştu ancak Yeni Açık'taki arkadaşlarımız da kısmen boşlukları olan Kapalı Tribün'e aktarılınca bir bütünlük oluşturuldu. Eski Açık zaten her zamanki Eski Açık, içleri sıcak :)
Gelelim futbola. Şu andan itibaren Nonda değil, n0nda yazmak istiyorum o sahte zencinin adına. Neden n0nda derseniz, '0' (yazıyla: sıfır) matematiksel olarak 'yutan eleman'dır. Basitçe açıklamak gerekirse, elinizdeki sayı ne olursa olsun 0 ile çarpınca 0 onu yutar ve cevap 0 olur. Neden sahte zenci derseniz, açıkçası ben bu derece koşamayan, bu kadar kötü top oynayan bir adamın zenci olabileceğine inanmıyorum, boya falan herhalde diyorum. Zenci dediğin parçalar dağıtır yahu, bakınız Abdul Kader Keita. n0nda yutan eleman özelliğini ne kadar güzel taşıdığını ifşa etmiş oldu bu geceki maç ile. Eskiden etkisiz elemandı, hiçbir faydası yoktu, boş boş gezerdi; ancak şimdi gördük ki aslında kendisi zarar da veriyormuş. Caner'in yaptırdığı buzzz gibi penaltıda 'son vuruşların usta ismi' n0nda hemen topu koltuğunun arasına sıkıştırdı. Tabi takımdaki Elano falan adam değil, onun ne haddine penaltı falan. Kendisi beni ve birçok Galatasaraylıyı şaşırtmayarak topu kaleye doğru dümdüz, yerden ittirdi ve yere yatan kaleci ayaklarıyla topu çıkardı. Aslında top ayaklarına geldi desek de olur. (Bir anda aklıma Beşiktaş'ın kalesinde Şener varken Hakan Şükür'ün kaçırdığı penaltı geldi. Şener o kadar uyuz bir kaleciydi ki, her hareketi yavaştı, penaltıda da yavaşça yatarken yere topu ayaklarıyla çıkarmıştı. Tabi yanlış anlaşılmasın kesinlikle Hakan Şükür ve n0nda arasında bir bağlantı, benzerlik vs kurma niyetim yok, öyle aklıma geldi sadece...) Bu maç artık tüm camia adına belirleyici nitelikte olmuştur sanırım. Gerçi ben biliyorum, ne kadar umsam da yarın birgün birileri çıkıp "n0nda iyi adam kardeşim, biraz formsuz diye hemen harcadın" diyecek ama her neyse. Benim tek derdim Avrupa'da oynayabilecek bir forvet gelsin de, bu goller orada kaçarsa o zaman ardından çok ağlarız, önlemi erken alalım. Tabi kaçan goller penaltı ile sınırlı değil. Caner'in enteresan hareketler ve savrulmalarla 5 kişiyi geçip yaptığı efsane bir orta var ki kaçırmak beceri işi. O pozisyonda, gerçek bir santrafor havada asılı kalır uçarak Tsubasa misali o topla beraber kaleye doğru süzülür. Ha tabi tekrar belirteyim 'gerçek bir santrafor' olması lazım. Bunun dışında Arda'nın çok efsane 2 hareketle defansı bir sağa bir sola yatırarak geçtiği ve kaleye vurduğu pozisyon var ki kalecinin eli falan yandı ya da acıdı herhalde topu geri atıverdi; ancak n0nda beklemiyordu(!) sanırım. Her neyse, bu yazı bir n0nda yazısı olmasın artık :)

Açıkçası Arda biraz hayal kırıklığı yarattı bugün. Kendisi de bunun farkında olacaktı ki o mükemmel asistten sonra üzerindeki stresi boşalttı sakince yürüdü. Zemin kötü olduğu için Arda gibi teknik üzerine kurulu bir oyuncuyu aşırı eleştirmek haksızlık olabilir, o bakımdan ondan fazla bahsetmek istemiyorum.

Elano bence sahanın en iyilerindendi. Çektiği şutlar zaten kalitesini ortaya koyar nitelikte, bir de mücadelede vitesi arttırıp rakipten top da çalınca gerçekten ne kadar faydalı olduğunu gösteriyor. Şu an en büyük umudum sahada yutan eleman n0nda varken, kendisinin çıkarılması üzerine içinde bir küslük olmaması. Öyle bir yeteneği kaybetmek istemem. Frank Rijkaard'a da sormadan geçemeyeceğim, acaba n0nda çıksa da, Jo onun yerine girse, ille de çift forvet istiyorduysa da Elano'yu falan forvete çekse n0nda'dan kötü mü olurdu? Zannetmiyorum. Neyse o da bir şeyler düşünmüştür.

Caner önceden de sıkça belirttiğim gibi çok çok iyi bir oyuncu. Caner'in bonservisi sene sonunda kesinlikle alınmalıdır, hatta varsa öyle bir imkan şimdiden alalım kafamız rahatlasın. Her pozisyonda en mantıklı hareketi hedefliyor ve bunu başardığında da döktürüyor. Hele hele devamlı dikine oynamayı seven bir oyuncu olması beni benden alıyor desem abartı olmaz. Arada bir dikine gitme sevdasıyla top da kaptırıyor bu da tribünlerde uğultulara sebep oluyor, bunu abartmamak lazım. Messi de her girdiği çalımdan topla çıkmıyor, sorumluluk almadan insan kendisini geliştiremez. Kaldı ki Caner'in girdiği çalımlar bencillik ile girilen çalımlar değil, pozisyon icabı girilen çalımlar. Tekrar söylüyorum, bu adam kalmalı! :)

Gelelim yeni transferimiz, 12 numara, Lucas Neill'a. İlk maçında, hem de hayatında belki de hiç oynamadığı bir zeminde (EPL'de karlı zeminde bir maç hatırlayamadım ben) üzerine düşeni fazlasıyla yaptı, sorumluluk aldı, oyun kurar nitelikte paslar attı, yeri geldi garanti oynadı, kademe aldı vs derken görevini başarıyla tamamladı. Daha ilk maçından defansı toparlar bir hâlde olması takımın geleceği adına içimi kıpır kıpır etti. Umarım bir istikrar abidesi olarak devam eder futbol hayatına Galatasaray'da.

Genel olarak geri kalanlara da değinecek olursak, bence gayet olması gerektiği gibi oynadı takım. Sarp arka direğe gitmekle çok akıllılık yapıyor, Capone'yle yetişen bir jenerasyonun üyesi olarak, ondan sonraki yıllarda neden arka direkte hiç kimse durmuyor diye hep merak içerisinde oldum. Arka direkte durmak her zaman avantajlıdır; çünkü hep unutulan ve hep kademeyi darma duman eden kişi olursunuz. Nitekim kaç kere bu şekilde goller atarak da arkada durmanın ne kadar mantıklı bir iş olduğunu gösterdi Sarp. Yalnız tabi değinmeden geçmemek lazım, Sarp sorumluluktan kaçmaya devam ediyor. Özellikle tribündekiler dikkat ettiyse göreceklerdir ki, Sarp her duran topta veya taçta veya bazen oyun içinde eliyle 'bana atma' şeklinde hareket yapıp Servet'e, Neill'a ya da top kimdeyse ona sağdaki soldaki arkadaşlarını gösteriyor. Öyle sağı solu göstermek marifet değil ki, illa onlara atılmasını sağlamak istiyorsan da bari ortalığı karıştır, sahte koşular yap ki adam adama savunmaya bir darbe vurmuş ol. Jo bu takımda çok gol atar gibime geliyor. Yaptığı koşular çok yerinde ve ofsayttan kaçmak için de çaba içerisinde, n0nda gibi kalecinin yanında beklemiyor. Uzun bacaklarıyla da van Hooijdonk'u andırdı bizlere, umarım Türkiye'deki 4 aylık oyunculuk maratonunda en az Hooijdonk'un olduğu kadar başarılı olur. (Jo'nun transfer süreci ve şekli hakkında başka bir yazı yazmayı planlıyorum.) Bu takım bence yediği gol sayısını da oldukça azaltacak ikinci yarıda, yine Nazmi Amca'nın da dediği gibi. Savunma olayını daha başarılı bir biçimde yaptık gibi geldi bana. Niye 'gibi geldi' diyorum; çünkü rakip 10 kişi kaldığından bu maç belki de tam olarak bir ölçüt olmayabilir.

Nitekim kış mevsiminin İstanbul'da kendisini gösterdiği şu günlerde çok anlamlı bir galibiyet aldık. Bu havada tribünlere koşan taraftarlarımıza şahsen teşekkür etmek isterim. Açıkçası maça 1 saat kala tribüne girdiğimde koca Ali Sami Yen'de toplam 1000'den az sayıda insan olduğunu görünce biraz üzüldüm ama zaman geçtikçe doldu stad. Tabi soğuk havadan dolayı insanlar sağda solda kapalı yerlerde beklediler maçı, onu hesaba katmamıştım o ara. :)

Son olarak ufak bir anektod: Süper Lig'de sıcağın en yoğun hissedildiği Gaziantep şehrinde yazın maç yaptık, yetmedi; İstanbul'un kışı en yoğun biçimde yaşadığı vakit yine Gaziantepspor'la maç yapmış olduk. Bakalım Salı günü Ankara'da hava nasıl olacak? :)
Read more
1

'ACI'badem


Artık yeter! Bir arkadaşım mesajında demiş: 'şu çok nettir ki; ne Ribery, ne Lincoln, ne farklı mağlubiyetler, ne 5.likler vs. 105 yıllık Galatasaray tarihi hâlihazırdaki sağlık ekibinden daha büyük skandal görmemiştir, görmeyecektir. (not: bu kanıya yeni varmadım)' Katılmamak elde mi bu görüşe? Bu başlıkla, bu konuda bir yazı yazmayı zaten planlıyordum ama bir türlü başlayamamıştım. Gerekli mesaj bugün itibariyle Galatasaray Resmi Sitesi'nden yapılan açıklamayla geldi:

Orduspor karşılaşmasının ilk devresinde sakatlanan Harry Kewell tamamlanan tedavisinin ardından bu hafta Pazartesi günü takımla çalışmalara başlamıştı.
Perşembe sabahı yapılan antrenmanda eski sakatlık bölgesine yakın bir yerde ağrı hissederek çalışmayı tamamlayamayan sporcunun bugün yapılan tetkiklerinde sağ kasık adduktor tendonunun kemiğe yapışma bölgesi yakınında ikinci derece yırtık tespit edildi.
Sağlık ekibimiz tarafından sporcunun durumu bir bütün olarak değerlendirildiğinde, tedavisinin uzun bir sürece yayılacağı tahmin ediliyor.

Kamuoyuna saygılarımızla duyurulur.

Galatasaray Futbol A.Ş.


Yeter diyerek başlamak istiyorum her paragrafa, yeter! Yahu Burhan Uslu döneminde, milletin kolu bacağı çıkar kırılırdı, nasıl olursa çok geçmeden iyileşirler, aslanlar gibi 90, hatta kimi maçlarda 120 dk mücadele ederlerdi. Arsenal maçı öncesini hatırlayın. Takımın neredeyse tümü sakattı. Herkesin bir yerlerden ağrısı, sızısı, darbesi falan vardı. Ama ne oldu? Nasıl olduysa çıkıp 120 dk ölümüne mücadele ettiler ki unutmamak lazım uzatmalarda 10 kişi kaldık. Hadi olur böyle sakat sakat tek maçlık mücadeleler ama sonra büyük zarar verir topçuya. Oldu mu böyle birşey? Herkes senelerce darbelere bağlı sakatlıklar dışında bir problem yaşamadan futbol hayatlarına devam etti. Bu sadece bir örnek. Daha neler neler var, ancak Arsenal maçı UEFA Kupası Final mücadelesi olması itibariyle en güzel örnek olur diye düşündüm.

Gelelim bugüne. İnanılmaz bir yönetimimiz var. Çok değil 3-5 sene önce çok net biçimde 'hayalden öte gidemeyecek' kalitede isimleri takır takır getiriyorlar. Milan Baros, Harry Kewell, Elano Blumer, Abdel Kader Keita ve şimdi de 87 doğumlu Brezilyalı yıldız: Joao Alves, nam-ı diğer Jo. Buradan Haldun Abi'ye seslenmek istiyoum. Yeter, gerçekten yeter Haldun Abi. Sen orada kim bilir ne pazarlıklar, ne sabahlamalar yapıp ne adamları bu kadroya katmaya çalışıyorsun ve katıyorsun, çok geçmeden bizim muhteşem sağlık ekibi(!) icabına bakıyor. Forumda bir arkadaşımızın yazdığı tabirle mundar ediyor.

Tobias Linderoth. Adam gelirken 'hayatında MR bile çektirmemiş bir futbolcu' sıfatıyla geldi. Önce kaba kemiği büyüdü, sonra nezle oldu, sonra bronşite çevirdi, havale geçirdi, grip oldu, kabası tekrar ağrıdı, ağrı bacağına vurdu, darbe aldı dizi sakatlandı... Bilmeyenler için belirteyim; kendisi hâlâ yaşıyor, merak etmeyin. Adam 2007'de bize geldi, 3 sezonda her kulvarda toplam 25 tane maça çıkabildi. 'Şaka mı bu yaa?' diyenleri duyar gibiyim, onlara sesleniyorum; 'hayır, şaka değil'. Herhangi bir ortalama yedek kulübesi oyuncusu, 3 sezonda 25'ten fazla maça çıkar. Böyle bir felaket var mı? Bu adam bahtsız bedevi mi? Sorun nerede? (An itibariyle Linderoth'un sözleşmesinin fesihinden haberdar oldum. Kulübümüze için hayırlısının bu olmasını dilerim.)

Milan Baros. Bu takımda en sevdiğim futbolcuların başında gelir. Kendisi bu ligde gol kralı da oldu. Tam anlamıyla aranan kan bizim için. Peki ona ne oldu? Kansızın biri maçın ilk dakikasında uçarak ayağına kaydı; denk getiremeyince, eliyle, yere basan bacağını tuttu çekti. Baros'un tarak kemiği kırıldı. Adam ameliyat oldu, 2. yarıya yetişecek dendi, ama bir baktık ki Baros düz koşulara Mart sonunda başlayabilecek. Peki bu süreç nasıl gerçekleşti? Tarak kemiğinde kırık vardı, tetkikler yapıldı, tedaviye geçildi, müdahele gerçekleşti ve 4 hafta sonra çalışmaya başlayacak dendi. Peki sonra ne oldu? Baros geldi, düz koşulara başladı, ancak ayağında ağrı vardı. Ağrılar çoğalınca kontrole Almanya'ya gitti. Bir baktı ki tedavisi yanlış yapılmış, kemik yanlış yerden kaynamış. İki seçenek var: ya geçici olarak ağrısı dindirilir, ama her an nüks etme riski olur, ya da bir ameliyat daha yapılır ve komple tedavi olunur. Adam haklı olarak komple tedaviyi seçer tabi. Nitekim kemiği cerrahi bir müdahele ile tekrar kırıldı, ve platin konularak olması gerektiği biçimde vidalandı. Yani Baros'umuzun ayağının içinde şu an vidalar var. Daha o vidalar bir operasyonla çıkacak, şişler inecek, dikiş tutacak, ayak güçlendirilecek, koşu başlayacak, antrenman falan derken lafı uzatmayayım, 2. devreyi bir anlamda kapatmış oldu Baros maalesef.

Şimdi de Harry Kewell. Bu adamın zamanında kronikleşen bir sakatlığı vardı. Devamlı nüks ediyor ve devamlı futboldan uzak bırakıyordu. Galatasaray'a ilk geldiği zamanlar, hatırlayanlar olacaktı, çok speküle edildi bu konu. Peki ne oldu? Kewell bu sakatlık hakkındaki tetkikleri de, tahlilleri de, tedaviyi de Avusturalyalı doktorlara yaptırdı. Sonuç: adam o sakatlıktan tamamen kurtuldu ve o klişeleşmiş 'maksimum 60 dk oynayabiliyor' lafının baskısını üzerinden attı. Kewell bir röportajında, kendisi bile bu şekilde düşündüğünden, psikolojik olarak sadece 60dk oynayabileceğine içten içe inandığını; ancak sonra oynadıkça bu sınırı aştığını ve dolayısıyla sakatlığının etkilerinin tamamen geçtiğini anladığını söyledi. Peki ona ne oldu? Orduspor maçında sakatlandı. Nasıl olduysa lafta bir tedavi oldu. Ama nasıl bir tedavidir ki koşarken ağrıları başladı. Doktorlar ne görseler beğenirsiniz? Sağ kasık adduktor tendonunun kemiğe yapışma bölgesi yakınında ikinci derece yırtık varmış. Peki bu yırtık Kewell sakat yatarken mi oldu? Yoksa iyileşti de antrenmana çıkar çıkmaz bir anda mı oldu? Yahu bizdeki sağlık ekibi denen baytarlar, adam gibi teşhis koymaktan acizler bırakın tedaviyi, operasyonu falan. Kewell gibi bir adamdan şimdi ne kadar uzun bir süre mahrum kalacağız, Allah bilir. Eklemeden geçemeyeceğim, ben Kewell olsam, bu sağlık ekibi, bu ülkede futbol oynamak isteMEmem için yeterli bir sebep olurdu. Çünkü Allah'a emanet adamın önündeki birkaç senelik futbol hayatı.

Bir havadis de Ankara'dan geldi bugün. Serkan Çalık ile Alparslan Erdem isyanlardaymış. Doktorlar yüzünden ne hâllere düştük, ne çektiğimizi biz biliriz demişler. Buyrun bahsi geçen röportajdan bir kesit:

Serkan Çalık;
’’Fenerbahçe ile yaptığımız bir Türkiye Kupası maçında sakatlandım. Galatasaray kulübü doktorları basit bir menisküs yırtığı olduğu teşhisini koyarak beni ameliyat ettiler. Ancak ameliyat sonrası sakatlığım uzun sürdü ve bir türlü iyileşemedim. Bunun üzerine Almanya’ya gittim ve tedavimi orada yaptırdım. Oradaki doktorlar problemin kıkırdağımda olduğunu belirlediler ve ben ikinci kez ameliyat oldum. Ameliyat sonrası tedavim 8-10 ay Almanya’da sürdü. Galatasaraylı doktorların tedavi edemediği sakatlığımı, Almanya’da tedavi ettirdim’’


Alparslan Erdem;
’’Galatasaray’da yaklaşık 4-5 ay sakatlık dönemim oldu. Ancak kulüp doktorları bu sakatlığımın nedenini bir türlü bulamadılar. Bu süre içerisinde maçlara, şiddetli ağrılarım nedeniyle iğne ve ilaçla çıkmak zorunda kaldım. Futbolcularda sıkça rastlanan stres kırığını, Galatasaray gibi büyük bir kulübün doktorlarının nasıl tespit edemediğini bir türlü aklım almıyor. Galatasaray’ın doktorlarının yanlış teşhis ve tedavileri, neredeyse futbol hayatımın bitmesine neden olacaktı.’’

Sakatlığına doğru teşhisi Gençlerbirliği Kulübü Sağlık Kurulu Başkanı Prof. Dr. Emin Ergen’in koyduğunu söyleyen Alparslan, ’’Emin hocamı tanımamış olsam ve Gençlerbirliği’ne transferim gündeme gelmemiş olsa, yani bu teşhis ve tedavide 1-2 hafta geç kalsam futbol hayatım bitebilirdi’’ dedi.


(Bu röportajlar gerçekten yapıldı mı, içerik doğru mudur %100 olarak ben de bilemem ama nedense bana çok inandırıcı geliyor.)

Bir de Barış Özbek örneği var karşımızda. Adam bir Kayserispor maçında taç çizgisi kenarında yere yığıldı, dediler ki 3 ayda zor döner. Adam Almanya'ya gitti. Tetkikler, tedaviler, istirahat derken bırakın 3 ayı, 3 hafta sonra takımla maça çıktı.

Artık ben bu örnekleri yazmaktan sıkıldım ama eminim ACIbadem sıkılmamıştır bizim topçuları harcamaya. Bunlar şu an etkileri süren, en göze çarpan örnekler. Bunun dışında kim bilir kimler ne hatalara kurban gitti, kimleri kaç hafta boşu boşuna tribünde oturttuk. Artık olan oldu bir şekilde, yapılacak bir şey yok belki olanlar için; ama gelecek için bir önerim var: Acıbadem'den kurtulalım! Almanya'dan doktor heyeti mi getiririz, yoksa her sakatlananı özel uçakla Almanya'ya mı göndeririz bilemem; ancak Galatasaray'ın geleceği adına bu işi bir düzene oturtmanın gerekli olduğu aşikâr. Tribünde de her zaman olduğu gibi ultrAslan üzerine düşeni yapıp gerekli protestoyu en uygun biçimde gerçekleştirir, ve gözlerin artık sağlık ekibine -bir daha başka yere dönmemek üzere- çevrilmesini sağlayabilirse, bu da Galatasaray tarihinde tribünün kazandığı en büyük başarılar arasında yer alır, şüpheniz olmasın.

Son olarak bir şey eklemek isterim. Bir konudan eminim ki; o da ileride 'kuş gribi', 'domuz gribi', 'AIDS' gibi problemleri sonraki jenerasyonlara anlatırken, 'Acıbadem Sendromu'nu da anlatmadan geçemeyeceğiz.
Read more
3

Denizli Belediye maçının ardından...


Skor net 5-1. Yani tamam belki açgözlülük olacak bu söylediğim ama rakip Denizli Belediyespor. 5i anladık da o 1 ne? Yani rakip TFF 2.Lig'den, sahadaki takım as kadroya çok yakın bir kadro, hatta savunma birçok maçta sahaya sürülen savunma. Merak ediyorum bu gol yeme alışkanlığımız ne zaman sona erecek. Neill inşallah biraz futbol öğretir bizimkilere. (Tabi kendisini izlemedim ama Servet'ten daha iyi futbol bildiğini varsayıyorum :))
Maçın benim adıma odak isimlerinden birisi Mehmet Topal. Ne yaptı Topal? Sıfır hata ile oynadı. Sakın istatistik sizi aldatmasın. Açın maçı tekrar izleyin inanmıyorsanız, attığı pasların %97si hemen birkaç metre yanındaki Servet'eydi. Anlamadığım nokta, Servet teknikten olabildiğince yoksun, oyun kurma görevi verilecek en son adamlardan biri; -ki zaten ileri dan dun vurduğu topların hepsi rakibe ya da sahanın dışına gidiyor. Tamam Mehmet, orası belki senin mevkin değil, ama sana git gol at diyen yok ki zaten. Birazcık sorumluluk al diyoruz sadece.
Odak isimlerden bir diğeri ise Mustafa Sarp, nam-ı diğer refakatçi arkadaşımız. Kim ne derse desin, ben teknik ekibin Mustafa Sarp'a ve onun yanında oynadığı zamanlarda Mehmet Topal'a 'aman ha sakın basmayın, adam geldikçe geri kaçın arkası boşalmasın' tarzında laflar ettiğine inanmıyorum. Yahu olur da kontrataklarda pozisyonu süzer, gerekirse geri geri gidersiniz, mesela dün gece Uğur'un 2ye 2 bir pozisyonda yaptığı gibi. Ama kardeşim rakip takım zaten atak hâlinde, set hücumu yapıyor, orta sahada sen basmayacaksan kim basacak? Sarp da sorumluluktan kaçanlardan biri. Bu şekilde rakip takım atakları tehlike yarattığında kendisi dolaylı sorumlulardan biri oluyor. Ahh ah nerede o Okan - Emre(kansız) - Suat'ın bastığı orta saha. Hayır yani o kadar ütopik bir 3lüyü de örnek vermiyorum, has be has Türkiye'de yetişmiş Türk evladı 3 oyuncuydu bunlar. Her neyse...
Sahada en dikkat çeken isim Nonda'ydı. Nonda, bildiğimiz Nonda. Yüzünü kaleye dönmekten olabildiğine aciz, son vuruşları aynı tip, dümdüz yerden kalecinin üzerine, eskiden ölümüne top saklardı şimdi o da yok... Yani bu adamı savunanlar nesini savunuyor? Kolay kolay adam harcayan bir insan değilim ama işe yarayacak ile can acıtacak futbolcuları hemen ayırt edebildiğime inanıyorum. Bu Nonda ile olmaz. Nonda başka futbolcularla kıyaslanabilir, mesela Nonda mı Mehmet Yıldız mı gibi karşılaştırmalar yapılabilir. Ancak Nonda Galatasaray'ın oyuncusu mudur deyince benim cevabım net bir 'hayır' olacaktır. Bu tür konularda iddialıyım, hafızama da güvenirim ve istatistik istenirse de oturur bütün maçları yeniden izler gerekirse videoları kesip biçip o istatistiği çıkartırım. Nonda bu takımda adeta bir el freni.
Bazı taraftarlar diyorlar ki 'yahu adam top alamıyor, ondan mecbur geriye geliyor'. Peki kabul, top alamadığından geri geliyor. Peki bizim sahadaki amacımız her oyuncunun eşit sayıda topla buluşması mı, yoksa takımın gol atması mı? Nonda geliyor, top alıyor, Arda/Kewell/Keita veya herhangi biri basıyor gidiyor çizgiye, içeri bir bakıyor ki ne görsün? Nonda yok. Nonda süratli çabuk bir isim olur da geri gelmesini anlarım, verir kaçar. Ama yok kardeşim yok! Tek tesellim yönetimimizin getireceğine inandığım kaliteli bir forvet, çünkü Baros Mart ortasına kadar yok.

Geri kalan oyunculara da değinmek isterim. Her iş dalındaki çalışanda olması gerektiğine ve hatta olmazsa olmaz olduğuna inandığım şey, 'en azından ortalama düzeyde' bir IQ seviyesidir. Açıkça söyleyeyim Türk futbolcularda pek rastlanmıyor yüksek IQ'ya. Hani basit fizik, matematik vardır ki, ders çalışmayla falan alakasızdır, akıllı olan bilir, topun gelişinden nerede durması gerektiğini falan bilir. İşte bahsettiğim zeka, istediğim zeka, böyle bir zeka. Mesela Barış Özbek. Bence Barış'ın zekası ortalamanın baya baya baya bi' altında. Hiç unutmadığım bir pozisyon, hani Lincoln'ün de yaptığı bir hareket vardır, kafayı sağa çevirir, topu sola pas atar. No-look-pass derler. Evet işte bir maçta Barış bu hareketi yaptı, ama nasıl? Taç çizgisinin kenarında sahanın dışına bakarak içeri pas attı :) Yani karşısındakini nasıl bir insan yerine koydu ki topu saha dışına atacakmış gibi bir fake yaptı :)
Bu maçta kendisi kanatta oynayarak daha az zararlı oldu kanımca. Hadi bu kadar kötümser olmayayım güzel de istatistik yaptı. 1 asist, 2 golü var, bunun dışında gol ile sonuçlanmayan bir iki ortası ve pası oldu. Açıkçası aklıma Liverpool maçındaki Sabri geldi. Bu istatistiğin bir maçlık olduğuna inanıyorum. Ha umarım Barış deniz ürünleri yemeyi falan arttırmıştır da bu performansı artarak devam eder. Sonuçta önemli olan Galatasaray'ın menfaatleri.
Elano çok güzel 2 şut çekti, iyi paslar atamadı, çünkü attığını alamayacak bir forvetle oynadığını artık o da anlamış. Elano ayağında çok top tutmayı seven birisi değil, ama bunu olumlu anlamda söylüyorum. Oyunu çabuklaştırıp takımı hızlıca atağa çıkartmayı seven tipte bir oyuncu Elano. E tabi demin de dediğim gibi, kaçacak bir forvet olmayınca çok top tutmak durumunda kaldı ve baya top da kaybetti. Elano'nun ilacı iyi bir forvet.
Servet bildiğimiz Servet. Top dizi hizasında gelsin, o topa kafa vurma durumunda kalsın, yine ensesi civarıyla vurur. Anadolu'da bu tip harekete 'süsmek' denir. Servet her kafa topunda, defansta/ofansta farketmez, topu süsüyor. Servet kabaca 'kıçıyla' top alabilen bir oyuncu. Artık o yeteneğinin de yok olmaya başladığını büyük endişeyle görüyorum. Hele hele çok çabuk hızlanan bir oyuncuyla karşı karşıya kalırsa, vay hâline.
Arda pek ortalarda yok gibiydi ama topu ayağına aldığında olumlu kullandı. Arda, her maç sonunda dili dışarıda kalana kadar Arda hakkındaki olumsuz görüşlerim değişmeyecek. Elinden geleni ortaya koyduğuna inanmıyorum hâlâ. Neden özellikle Arda derseniz, yine cevap Arda'nın kendisi. Galatasaraylılığını bu derece reklam ediyorsan, her fırsatta armanı öpüyor, rakiplere de laf sokuyorsan sahada da ölümüne oynamalısın. Ha bu maç hadi neyse, her şekil alırız ama lig başlasın bakalım Arda neler yapacak. Mesela kupadaki Trabzon maçında efsaneydi bana göre.
Ayhan yaşlanmış, artık mantıksız hareketler yapıyor, umarım bize çok faydalı olduğu günlere döner ver son birkaç yılında başarıyla formamızı giyer.
Kalede Aykut vardı. Aykut'u birileri artık darlamış olacak ki, eskisi gibi '30cm'den uzaktaki toplara çıkmam' felsefesinden vazgeçmiş. Hem kendisi hem Galatasaray için hayırlı bir karar bence :) Ama Ufuk'u daha sık sahada görmek isterim açıkçası.
Gelelim Caner'e. Bence Caner kesinlikle bonservisiyle alınmalı ve bu kulübe kazandırılmalıdır. Kendisi hem iyi bir tekniğe sahip hem de gerçekten çok akıllı bir futbolcu. Her pozisyon düşündüğünü yapamıyor belki ama en azından doğru şeyi düşündüğüne şüphe etmiyorum. Bence müthiş bir özellik bu. Doğru zamanda doğru hareketi bilebilmek. Tekrar edeyim, inşallah kalır.
Ve belki de bu maçın kendisi için en fazla önem taşıdığı kişi: Emre Çolak. Bu adamın kumaşı gayet iyi, Ben büyük işler bekliyorum. Kısa oyuncuları daima sevmişimdir. Hele kısa, teknik ve süratli olunca sanırım sevmeyen yoktur. Emre Çolak kendini biraz geliştirince, biraz da tecrübeyle Galatasaray'a ve Türk Futbolu'na Arda'dan bile çok katkı sağlayabilir.

Uzun ve belki de sıkıcı bir yazı oldu ama ilk yazım olduğundan mazur görsün okuyucular :) Bundan sonra her fırsatta yepyeni yazılarda görüşmek üzere. Lütfen yorum yazmaktan, öneri yapmaktan ve soru sormaktan çekinmeyin...
Read more